Şiir

Mahmud Derviş | Kürdün Yalnız Rüzgârı Var

Arapçadan çeviren: Mehmet Hakkı Suçin

Selim Berekat’a*

Kürt yarınını hatırlıyor, ziyaret ettiğimde onu…

Bundandır ki süpürüyor toz süpürgesiyle: Uzak dur benden!

Çünkü dağlar dağlardır. Sonra votka içer

tarafsız bırakmak için hayali ve der ki: Ben

yolcuyum mecazımda ve kardeşlerimdir aptal

haşarı turnalar. Ve gölgeleri silkeler

kimliğinden: Kimliğim dilimdir. Ben… Ve ben.

Ben dilimim. Kendi dilinde sürgün olan.

Ve kalbim cemresidir Kürdün mavi dağlarda…/

Lefkoşa dipnotlardan ibarettir onun şiirinde

diğer bütün şehirler gibi. Bir bisiklet üzerinde taşıdı

yönleri ve dedi ki: Son yön nerede bırakırsa beni

orada yaşarım. İşte böyle seçti

boşluğu ve uyudu. Hiçbir şey düşlemedi

cinler musallat oldu olalı kelimelerine

(Adaleleri kelimeleridir; kelimeleri adaleleri)

Zira düş görenler dünü kutsarlar yahut

rüşvet verirler yarının kapıcısına altından…

Ne yarınım var ne de dünüm. Bir lahzadır yalnız

benim beyaz saham…/

Evi temizdir bir horozun gözü gibi…

Tüy gibi dağılan aşiret

ağasının unutulmuş çadırı gibi.

Kıvırcık yünden bir halı. Yıpranmış

bir sözlük. Alelacele ciltlenmiş

kitaplar. Kahvehane hizmetlisinin

iğnesiyle işlenmiş yastıklar. Kuş ve domuz

boğazlamak için bileylenmiş bıçaklar. Porno filmleri.

Belagatla süslenmiş diken demetleri.

İstiareye açık bir pencere: Burada

Rol değiştirir Türkler ile Yunanlılar küfürleşmede.

Budur benim eğlencem

ve sabahlayan askerlerin eğlencesi

kara komedi sınırlarda…/

Öyle her yere seyahat eden bir yolcu değil bu…

Kuzey güneydir, doğu batıdır

serapta. Ve valizleri yoktur rüzgârların

tozun işi yoktur. Başkasına olan hasretini saklarcasına

şarkı da söylemiyor… Şarkı söylemiyor akasya gölgesine

girince yahut hafif bir yağmur saçlarını ıslatınca…

Aksine, seslenip kurda onu düelloya çağırıyor:

Gel, itin oğlu, vuralım bu gecenin davuluna

uyandırana dek ölüleri. Zira hakikatin ateşine

yaklaşıyorlar Kürtler, yanıyorlar sonra şairin kelebeği gibi/

Hangi anlamı istediğini biliyor. Hepsi

beyhude. Kelimelerin de hilesi var karşıtlarını avlamak için

beyhude. Kelimelerin bekâretini bozuyor, sonra geri getiriyor sözlüğüne

bakir bir halde. Alfabenin atlarını düşürüyor kapanına

koyunlar gibi ve tıraş ediyor dilin kasık kıllarını:

Öç aldım kayboluştan.

Sisin yaptığını yaptım ben de kardeşlerime.

Kalbimi közledim yakalanan bir av gibi… İstediğim gibi

olmayacağım. Şiirden daha fazla veya daha az

sevmeyeceğim toprağı. Kürdün yalnız rüzgârı var,

rüzgâr onu mesken tutar, o da rüzgârı.

O rüzgâra müpteladır, rüzgâr da ona,

kurtulmak için yerin ve eşyanın sıfatlarından…/

Meçhule hitap ediyordu: Ey özgür oğlum!

Ey ebedi labirentin koçu. Babanı asılı görürsen darağacında

indirme onu göğün ipinden ve kefenleme

pastoral ezgisinin pamuğuyla. Defnetme onu oğlum,

zira rüzgârlar Kürdün Kürde vasiyetidir sürgününde.

Çok kartal var ikimizin etrafında

engin Anadolu’da. Cenazem gizli ve sembolik. Öyleyse

al tozu kaderlerine ve sürükle ilk göğünü

sihirli sözlüğüne. Yaralı umudun sokmasından sakın,

zira efsanevi bir canavardır o. Ve sen şimdi… Sen şimdi

özgürsün, ey kendinin oğlu, özgürsün

babandan ve adların lanetinden…/

Dil ile mağlup ettin kimliği,

dedim Kürde, dil ile öç aldın

kayboluştan

Dedi ki: Devam etmeyeceğim çöle

Ben de, dedim…

Ve rüzgâra baktım/

— İyi akşamlar

— İyi akşamlar!

* Selim Berekat, Suriyeli Kürt şair ve romancıdır. Mahmud Derviş’le birlikte Lefkoşa’da sürgün yaşadı ve birlikte el-Karmel dergisini buradan yayınladılar. Eserlerini büyülü gerçekçi bir anlayışla “zor” bir Arapça ile yazmasıyla dikkat çeker. Güçlü bir Arapçayla yazan bir Kürt yazar olarak Arapların “Yaşar Kemal’i” olarak nitelenebilir. (ç.n.)

Kaynak: yenie dergisi

Mahmud Derviş (sağda) ve Selim Berekat (solda)

1 reply »

Bir Cevap Yazın