Söyleşi: Merve Garipcin, Merve Demirelli, Kübra Nur Utgu (Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Arapça Öğretmenliği Anabilim Dalı öğrencileri)
Röportaj yapmadan önce seçtiğimiz konu hakkında biraz bilgi edinerek ön hazırlık yaptık. Bu konunun bize faydalı olacağını düşünüyorduk. Yaptığımız ön hazırlığı hocamızdan aldığımız bilgilerle tamamlamayı umuyorduk. Hocamızın iletişim bilgilerini bulduk ve bize randevu verdi. Röportaj günü Gazi Üniversitesi merkez kampüste randevu saatinde buluştuk. Bizi odasında ağırladı. Hocamız bizi daha önce tanımamasına rağmen bizi gayet samimi ve sevecen karşıladı. İkram ettiği kahve eşliğinde önce tanıştık. Daha sonra ise röportaja başladık. Güneşin odadaki kitaplığa vurmasıyla kitaplar dikkatimizi çekti. Bunun yanı sıra masanın üzerinde bulunan şiir kitapları ve edebiyat dergileri de hocamızın okumayı seven, entelektüel biri olduğunu gösteriyordu. Ayrıca odada bulunan tahtayı konuyu daha iyi anlamamız için kullandı.
Hocamızla yaptığımız röportaja yer vermeden önce Ortadoğu kavramı, hangi ülkeleri kapsadığı ve Ortadoğu ülkelerinin jeopolitik konumuna ilişkin kısaca bilgi vermek istiyoruz.
Ortadoğu; Asya, Avrupa ve Afrika’nın birbirlerine en çok yaklaştıkları yerleri kapsayan ve birbirine komşu ülkelerin oluşturduğu bölgedir. Akdeniz’den Pakistan’a kadar uzanır ve Arap Yarımadası’nı kapsar. Orta doğu kavramı Avrupa merkeziyetçi yaklaşımına dayanır ve Britanyalıların 19. yüzyılda kullanmaya başladıkları bir kavramdır. Bu tanımlamada İngiltere ve Avrupa ülkeleri merkez kabul edilmiş; doğu, Uzak Doğu, Yakın Doğu, Orta Doğu gibi kavramlar buna göre tayin edilmiştir. Bu tanıma göre Ortadoğu ülkeleri şunlardır: Suriye, Irak, Katar, Kıbrıs, Ürdün, İsrail, Lübnan, İran, Filistin, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Kuveyt, Bahreyn, Yemen, Mısır, Afganistan, Pakistan, Tunus, Cezayir, Libya, Sudan, Fas’tır.
Ortadoğu, Doğu ile Batıyı, Akdeniz ile Hint Okyanusu’nu, Rusya ile sıcak denizleri birbirine bağlayan, aynı zamanda Doğu ile Batı arasındaki bütün ticarî ve kültürel bağlantıların yapıldığı bir bölgedir. Yeryüzünün en önemli kara ve su yollarını kumanda etmesinin kendisine kazandırdığı eşsiz jeopolitik değer, Ortadoğu’yu tarihin ilk dönemlerinden bu yana dünya egemenliği peşinde koşan güçlerin birincil hedefi haline getirmiştir.
Şimdi sizleri Doç Dr. Mehmet Hakkı Suçin ile gerçekleştirdiğimiz röportajla baş başa bırakıyoruz.
Değerli Hocamız, Arapçanın Ortadoğu’da çeşitli bölgelerde farklı konuşulduğunu biliyoruz. Bunun ardındaki sebepler hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
Biliyorsunuz Ortadoğu bölgesi birçok kültüre ve medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Böylece çeşitli kültürlerden insanların dil ve lehçeleri konuşulmaktadır. Arapçada “diglossia” yani ikidillilik günlük hayatın bir parçası durumundadır. Klasik Arapça ile yöresel Arapça lehçelerinin kullanım bağlamları, genel anlamda Arap coğrafyasında ikidillilikten söz edebileceğimizi göstermektedir. Bu nedenle “diglossia” Arapça için bir realitedir. Bunu kabul etmek lazım. Ancak bu konudaki tartışmalar hâlâ devam etmektedir. Fasih Arapça basında haber dili olarak kullanılır. Bunun yanında ciddi tartışma programlarının, tarihi tiyatroların, kültürel ve tarihi filmlerin dili de fasih Arapçadır. Öte yandan Hint, Japon, Meksika dizileri fasih Arapçayla dublaj yapar. Ama Türk dizileri Suriye lehçesiyle dublaj edildiği için çok reyting almıştır.
Sözünü ettiğiniz “diglossia”ya yaklaşımlardan bahseder misiniz?
İki farklı görüş vardır. İlk görüş Fasih Arapçayla birlikte lehçenin de olması gerektiğini savunur. Bu görüşte olanlar, lehçe olmadan örneğin tiyatro yazılamayacağını düşünürler. Çünkü onlara göre lehçe tiyatroya gerçekçi bir hava katar. Aynı durum kurguya dayanan diğer alanlar için de ileri sürülmektedir. İkinci görüş, lehçeyi Arapların din, dil ve siyasi bakımdan birliğine karşı tehdit olarak görür. Lehçelerin teşvik edilmesi durumunda Kur’an’ın dili olan fasih Arapçanın yok olacağını, bir çok lehçenin bağımsız dillere dönüşeceği ileri sürülür. Bu anlayışa göre lehçe Araplararası kültürel birliği bozacağından tehdit unsurudur. Bu görüş daha yaygın ve etkilidir.
Batı’da Arapça lehçelerle ilgili yaklaşımlardan bahseder misiniz?
Batıda sosyodilbilim güçlü olduğu için lehçelere gerçek dil düzeyiyle bakılır. Diyalektologlar lehçeleri insanlığın kültürel zenginliği olarak kabul ederler. Aslında lehçenin geliştirilmesini ilk savunan Arap modernleşmesinin babası Rifâa et-Tahtavî’dir. Et-Tahtavî bir kitabında lehçenin yeniden modernize edilerek Arapçanın yenileştirilebileceğini ifade eder. Ancak bir Arapça lehçenin gramerini ilk ortaya koyan Alman doğubilimci Wilhelm Spitta’dır. 1880 yılında Mısır Arapçasının gramerini yazmıştır. Spitta bu kitabında fasih Arapça ile Mısır lehçesini Latince ile İtalyancaya benzetir. 1886’da yine bir Alman oryantalist Karl Voller Mısır Milli Kütüphanesine müdür olarak atandı. Voller, Mısır lehçesinin Latince yazıyla yaygınlaştırılması için çalıştı. Bu çabalar sonraki dönemlerde İngiliz ve Fransız oryantalistlerce sürdürüldü. Mısır’da da bazı entelektüeller arasında bu eğilim destek buldu. Arapçanın Latin harfleriyle yazılması teklifiyle birlikte lehçenin kullanılması Arap toplumunda pek destek görmedi.
Türkiye’deki üniversitelerin Arapça bölümlerinde araştırmacıların bu konuyla ilgili yaklaşımları nasıldır?
Türkiye’deki bakış açısı; lehçeler teşvik edilirse Kur’an dili zarar görür yönündedir. Son yıllarda bu bakış açısı değişti; yani Arapça öğretiminde fasih Arapça ile bölgenin en az bir lehçesinin öğretilmesi şeklinde dengelenmesi fikri kabul edilmiş durumda. Bu fikrin oluşmasında eski Anabilim Dalı başkanımız rahmetli hocamız Prof. Dr. Azmi Yüksel’in payı büyüktür.
Bize Arap lehçelerini sınıflandırabilir misiniz?
Arap lehçeleri bölgelere göre farklılık gösterir. Bu farklılığa göre altı gruba ayrılır:
- Arap yarımadası Grubu: Bu grupta Necdi lehçesi, Umman lehçesi, Hicaz lehçesi, Yemen lehçesi gibi diyalektler yer almaktadır.
- Mezopotamya Grubu: Irak lehçesi, Kuzey Mezopotamya lehçesi 3) Yakındoğu Grubu: Suriye–Lübnan lehçesi, Filistin- Ürdün lehçesi
- Mısır Grubu: Kahire lehçesi, Saidi lehçesi, Sudan lehçesi, Çad lehçesi, Darfuj lehçesi
- Kuzey Afrika Grubu (Mağrib): Fas lehçesi, Tunus lehçesi, Cezayir lehçesi, Libya lehçesi
- Diğer bölge lehçeleri (nüfusu az olup Arapça konuşulan yerler): Mardin, Siirt, Hatay, Şanlıurfa lehçesi, İran’ın Huzistan bölge lehçesi, Nijerya lehçesi, Kıbrıs lehçesi, Malta lehçesi. Maltaca Avrupa Birliği’ndeki tek Semitik dildir. Latin harfleriyle yazılmış tek Arapça lehçesidir.
Fasih Arapça ile lehçeleri iç içe düşündüğümüzde bunları nasıl sınıflandırabiliriz?
Amerika’da yaşayan Mısırlı dil bilimci Said Bedevi Arapça konuşma dilinin beş düzeyde olduğunu söylemiştir. Bu düzeyler şu şekildedir:
- Fusha’t-turâs (Kültür Arapçası): Klasik Arapça da denir. Vaaz dilidir. Sentaksını Kur’an’dan alır.
- Fusha’l-asr (Çağdaş fusha): Modern standart Arapça da denir. Sentaksı klasik Arapçadaki gibidir. Örneğin; radyo, televizyon, okul ve resmi yazışmalarda kullanılan dil.
- Âmmiyyâtu’l-musekkifîn (Eğitimlilerin halk dili): Fasih değildir. Kelime yönünden büyük ölçüde modern standart Arapçadan yararlanır. Sentaksı lehçeye göre değişir.
- Âmmiyyâtu’l-mutenevvirîn (Aydınların halk dili): Kelime yönünden zengindir. Örneğin; Bedeviler.
- Âmmiyyâtu’l-ummiyyîn (Okuma yazma bilmeyenlerin Arapçası): İhtiyaca yönelik bir konuşma olduğu için kelime dağarcığı azdır. Örneğin; çölde yaşayanlar.
Hocam, çok genel hatlarıyla Arapça lehçelerinin önemli ayırıcı özelliklerinden bahsedebilir misiniz?
Farklılıklar ses, çekim bilgisi ve söz dizimi açısından üçe ayrılır. 1) Ses açısından farklılıkları çok genel hatlarıyla şöyle özetleyebilirim:
- ق، ج، ث، ض، ظ seslerinin telaffuzu lehçeden lehçeye farklılık gösterir.
- Kimi lehçelerde fasih Arapçadaki ق sesi kimi lehçelerde “g”, kimi lehçelerde ise “hemze” şeklinde telaffuz edilir. Örneğin; Körfez, Ürdün, Yukarı Mısır ve Yemen’de “kahve” “gahwa” diye telaffuz edilir. Kahire lehçesi, Lübnan, Suriye şehirlileri ve Filistin’in bir bölümü kahve kelimesini “ahwa” şeklinde telaffuz ederler.
- Kahire lehçesinde “cim” sesi “g” şeklinde telaffuz edilir. Örneğin; جميل
“gemîl” şeklinde seslendirilir. Bu ses bazı bölgelerde “j”, “y” şeklinde seslendirilir. Birçok Arap lehçesinde “peltek se”, “s” ya da “t” olarak telaffuz edilir. - ض “Dad” sesi bazı lehçelerde “d”, “z” veya dişsil/damaksıl “z” olarak telaffuz edilir.
- “Zı” harfi birçok lehçede lehçede normal “z” veya “d” olarak telaffuz edilmektedir.
Çekim bilgisinden doğan farklılıklar da şöyledir:
- Birçok lehçede ikil ve dişil-çoğul çekimleri yoktur.
- أ ن ’li mastarlar genellikle kullanılmaz.
- إنَّ , ve أنَّ yoktur.
Söz diziminden doğan farklılıklara gelince; lehçelerde söz dizimi temel olarak fasih Arapçaya yakın olmakla birlikte lehçeden lehçeye değişmektedir. Mısır lehçesi Arap lehçeleri arasında sentaktik (söz dizimi) bakımından fasih Arapçadan en farklı lehçe olarak görülebilir. Diğer lehçelerde söz dizimini oluşturan konuya, içeriğe göre fasih Arapçaya yakın veya ondan uzaktır.
Şu da bir gerçektir ki; her Arap kendi lehçesini fasih Arapçaya en yakın olduğunu iddia etmektedir. Gerçekte bana göre fasih Arapçaya en yakın lehçeler Ürdün, Suudi Arabistan ve Yemen lehçeleridir.
Bize bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim. Başarılar dilerim

Categories: Söyleşi