
أحمد زكريا (كاتب ومترجم) تصفحوا من: العربي الجديد، حيث نشر المقال. غالباً ما يقترن اسم مترجمٍ ما بأدب اللغة التي يُترجم منها. وبلا شك، فإنّ الأدب العربي في تركيا اليوم اقترن باسم المترجم والبروفيسور […]
أحمد زكريا (كاتب ومترجم) تصفحوا من: العربي الجديد، حيث نشر المقال. غالباً ما يقترن اسم مترجمٍ ما بأدب اللغة التي يُترجم منها. وبلا شك، فإنّ الأدب العربي في تركيا اليوم اقترن باسم المترجم والبروفيسور […]
أنس الأسعد (كاتب سوري، محرّر في القسم الثقافي) تصفحوا من: العربي الجديد، حيث نشر المقال. عام 1993 سيتخرّج ابن مدينة إغدير التركية محمد حقّي صوتشين من “جامعة أنقرة” باختصاصِ اللغة العربية؛ فرعٌ […]
Süreyyya Evren … geçmişte kalmış bir ölümü araştıranın bugün ölümün hâlâ mümkün olduğunu öğreneceğini söylüyor. Bir çözüm önermiyor. Çözümsüz bir acının içinden bir ıslık gibi çıkıyor çizdiği ölümler. Belki de çölde unutulmuş […]
Abdullah Aren Çelik Kanafani genç yaşına rağmen önemli bir düşünce adamıydı, 1998 yılındaki görüşmelerde Filistin tarafındaki müzakereciler arasında olsaydı, Arafat beki de bu kadar büyük bir yanılgıya düşmeyecekti… Bundan birkaç yıl önce […]
Anıl Mert Özsoy Filistinli Marksist devrimci, gazeteci, yazar Gassan Kanafani’nin kaleme aldığı ‘Güneşteki Adamlar’, Mehmet Hakkı Suçin çevirisiyle Metis Yayınları tarafından yayınlandı. 1936 yılında Birleşik Krallık’ın mandası konumundaki Filistin’in Akka şehrinde doğar. […]
EMEK EREZ “Haritasını çıkardığınız yere zaten gitmişsinizdir. Ama gitmekte olduğumuz yerin henüz haritası yoktur” diyordu Audre Lorde, sanırım farklı sebeplerle göç etmek zorunda kalmanın getirdiği belirsizliği de ifade ediyor bu cümleler. İnsanlar […]
El değiştiren trajedi Söyleşi: Emine Bora Gassan Kanafani’nin 20. yüzyıl edebiyatının mihenk taşlarından “Güneşteki Adamlar” romanı Mehmet Hakkı Suçin çevirisiyle Metis Yayınları tarafından yayınlandı. 8 Temmuz 1972’de arabasına konan bombayla öldürülen romancı, gazeteci, […]
إنّ شِعرَ يونس أمرة يجسّد جوهرَ الإنسانية في بُعْدِها الإسلامي-الأناضولي. كان أكثرَ رموزِ الأناضولِ تميُّزاً في تصويرِ تعاليمِ الإسلام وصَوْغِ تركيبِ قيَمِ الإسلام من خلال الشعر الشعبيّ الصوفي. كما أنه أولُ شاعر تركيّ يقف في وجه الأفكار الدوغمائية. لقد نادى بكرامة الإنسان واعتبر صورتَه امتداداً لحقيقة الله وحُبِّه قائلاً: “نحن نُحبّ المخلوقَ / من أجلِ حُبِّ الخالقِ”. وكان في بحث دائم عن الله بصحبة مختلف الطيور والحيوانات دون التمييز بين أي ديانة في البحث عن الله
“Adonis, dünyayı anlama, evrenin varoluşsal gerçekliğini kavrama derdinde olan bir şair, entelektüel bir kimlik… Soran, sorgulayan, aydınlatan bakışı yalnızca şiirine yansımaz; düşünce yazıları, edebi denemeleri de onun yazınsal uğraşının ayrılmaz parçasıdır. Onun “mesele” edindiği şeylerin başlama noktası doğup büyüdüğü toprakların gerçekliğidir bir bakıma.”
“Ne zaman bir Mehmet Hakkı Suçin çevirisi görsem heyecanlanırım. Sadece yetkin bir çevirmen oluşuna bağlı değil bu duygum. Onun nitelikle kurduğu yaratıcı etkileşimin de karşılığı. Adonis, dilimize hatırı sayılır sayıda eseri çevrilmiş bir şair, düşünür, kuramcı. Mehmet Hakkı Suçin ile yan yana geldiklerinde ise Arapça ile Türkçenin ışığı parlıyor.”
“Dinin toplumsal yapının her zerresinde yer alması, hatta bir çamur görevi görmesi ona göre sakıncalı ve toplumun gelişmesinin önünde engeldir. Adonis buna karşın bir taraftan hem eleştirilerini yöneltir, diğer taraftan kurtuluş mitini bu toplumların önüne sermeye çalışır. Doğunun aksayan tarafına nedenleriyle yaklaşmaya çalışırken, diğer taraftan karşıt fikirler geliştirir. Bunu yaparken din karşıtı bir sekülerlikle yaklaşmaz, dini kabul eden fakat sınırlarını çizen bir düşünce geliştirir.”
يقول صوتشين في حديثه إلى “العربي الجديد” إنّ “ترجمة الأدب العربي بنوعية عالية من الجودة تعتبر قوّة ناعمة لكسر الجليد وإزالة الأحكام المسبقة التي ورثتها النُّخَب الثقافية والأيديولوجية للشعبين التركي والعربي”
Suçin’in daha önce (İşte Budur Benim Adım başlıklı) Adonis çevirisini okumuş ve onu güvenilir bir çevirmen olarak bellemiştim çünkü hiç de basit olmadığı anlaşılan Adonis’in şiirlerinin karmaşıklığını korurken şiirliğini de yok etmemiş, ayrıca okuru bu karmaşık şiirleri okumaya hazırlamak için çeviriye Adonis’in kendisinin yazdığı “Okumanın Poetikası” adlı yazıyı da çevirip eklemişti. Bu çeviride de kitapla, yazarla, kendisinin kitabı çevirirken izlediği yöntemle ilgili okura bilgi veriyor, kitabı değerli kılan özelliklerine değiniyor, okurda merak uyandırmayı beceriyor, ayrıca kaynak olarak kullanılabilecek birden fazla metin bulunduğu için hangisini kaynak olarak kullandığını belirtmeyi ihmal etmiyordu. Kısacası çeviriyi sahipsiz bırakmayan, yaptığı işin sorumluluğunu açık açık üstlenen bir çevirmendi.
“Suçin, bana bir soru sordu, incelenmeye değer. “Almanya’ya gidenler, orada yazanlar böyle bir ekol oluşturdular mı?”
Mehmet Hakki Suçin’in Arapçadan çevirdiği Mahmud Derviş’in ‘Atı Neden Yalnız Bıraktın’ kitabının Sunuş’unun okunmasını salık veririm.”
Yaşamakta olduğumuz dünya, bâtını zahirinden daha korkunç olan bir savaş dünyasıdır. Çünkü bâtın, insanın derin aidiyetinde onu içeriden imha etmektedir. Zahir ise hakikati imha etmekle ilgilenmektedir ki İngiliz şair Kipling bunu şöyle ifade ediyor: “Savaşta ilk kurban, hakikattir.”
“1974 doğumlu bir yazar olan Adania Shibli, Can Yayınları’ndan çıkan “Küçük Bir Ayrıntı”da hem bu köklü mirasa sahip çıkıyor, hem de kullandığı konu ve özgün roman tekniği ile övgüyü hak ediyor gerçekten. Bir yandan Filistin edebiyat geleneğine ve ustalarına selam gönderiyor, bir yandan da kimseyi taklit etmeyerek kendi tekniğini ortaya koyuyor. Yani bir yazar için zoru başarıyor.” PEREN BİRSAYGILI MUT’un yazısı.
“Shibli, anlatının sonunda okuru rahatlatmıyor, umut vaat etmiyor. Kapalı, çıkışı olmayan, okurun kaskatı kesilmesini amaçlayan soğuk bir metin yaratma konusunda başarılı. Bir kadının tecavüze uğrayıp öldürülmesinin hayatın sıradan bir olayı olarak görülmesinin zalimliğiyle okuru tekinsiz bir düzleme çekiyor: Kolektif hissizlik.” NİLGÜN YILDIZ COŞKUN’un yazısı.
“Mehmet Hakkı Suçin’in “Hayy bin Yakzan” çevirisiyle, eseri edebî bir zevkle okuma imkânına kavuşmuş olduk. Üstelik metin olabildiğince yalın, yani pek fazla dipnot içermiyor. Metnin bu şekilde kitaplaşmasının en büyük kazanımlarından biri de yediden yetmişe her okurun da artık Hayy’ı okuma ihtimali!” AYŞENUR NARBOĞA’nın yazısı.
“Adania Shibli’nin Küçük Bir Ayrıntı romanının tarihsel bir olayın fragmanı ya da tarihin tortusu olarak karşımıza çıkması kaçınılmazdır. Tarihin, gerisinde bıraktığı fragman ve tortu, edebi eserin inşaasındaki belleğin önemini hatırlatır. Bu işlevin, ölçüt ve biçim kaygılarıyla harmanlanıp artı ve eksi iki uçta birleştirilmesi, hem diktanın hem de mağdurun silinmez paylarını gösterir.” MUSTAFA ORMAN’ın yazısı.
“Shibli’nin yüz sayfayı bulmayan Küçük Bir Ayrıntı romanını bir yıl arayla iki kez, önce İngilizce çevirisinden, sonra Türkçe çevirisinden okudum. İkinci okuyuşumda romanın anlattığı olay(lar)dan ziyade, Shibli’nin bu olay(lar)ı anlatırken ifrattan kaçınması, hatta yer yer tefridin eşiğinde durabilmesi üzerine düşündüm. Elisabeth Jaquette’in çevirisi gibi Mehmet Hakkı Suçin’in çevirisi de[2] okumayı zorlaştırmayan akıcı bir metin. Fakat Shibli’nin dili nasıl süzdüğünü daha iyi anlayabilmek, kelime tercihlerini takip edebilmek için bu metni Arapça aslından okuyabilmeyi isterdim.” YASEMİN ÇONGAR’ın kaleminden.
“Hacmen birbiriyle eşit iki ayrı anlatıdan oluşan, Mehmet Hakkı Suçin’in muazzam çevirisiyle okuduğumuz Küçük Bir Ayrıntı’nın ilk bölümünde, 9 Ağustos 1949 günü Nakab Çölü’nde konuşlanmış bir askerî kampta dört gün içinde yaşananlar, üçüncü tekil şahıs kullanılarak, müfrezenin başındaki subay açısından anlatılır. Metin daha ilk paragraftan asıl meselesini açık eder: “Bu tepelerde fark edilebilen tek ayrıntı, eğim ve sapaklarda amaçsızca kıvrılan, kuru aptesbozan otlarıyla, tepeleri benek benek kaplayan taşların ince gölgelerinin nüfuz ettiği gevşek sınırlarıydı.” (s. 9). ALARA ÇAKMAKÇI’nın yazısı.
Adania Shibli’nin romanı ‘Küçük Bir Ayrıntı’ için inci gibi, mücevher gibi demek isterdim klişe pahasına da olsa, fakat okuduğunuzda sizi de hemen içine alacağı gibi, bir dehşet durumunu gündeliğin bir parçası olarak metne yerleştiren yapısıyla, ancak ve sadece ‘taş gibi’ diyebilirim.
Muallakalar beyitlerden oluşan kaside formatında yazılmış şiirler. Kitaptakilerin beyit sayıları 62-103 arasında değişiyor ve her biri dönemin değerlerini ortaya koymaları açısından gayet ilginç. Yedi Askı Şiirleri’nde iki dilli (Arapça ve Türkçe) olarak yer alan muallakalardan İmruul-Kays’ınki benim özellikle hoşuma gitti. Bu tercihimde şairinin biraz serseri olması da etkili oldu elbette.
Yedi Askı Şiirleri, hem bedevi hayatın eski çağlardan günümüze kadar etkili olan ruhunu ve zihniyetini anlamak hem de edebi değeri yüksek metinler olarak estetik haz duyabilmek için istifade edilecek önemli bir klasiktir.
Mehmet Hakkı Suçin “Klasik Arap Şiiri Çevirisi” başlıklı konferansında, Yedi Askı Şiirleri çevirilerinden yola çıkarak şiir çevirisine ilişkin meseleleri ele alıyor.
İki dilli olarak basılan muallakalarda çizilen dünyaya vâkıf olmamızı sağlayan en temel unsurlardan biri de özenli bir Türkçe ile çevrilmeleridir. Bu açıdan, daha önceki çevirilerini de okumuş ve takip eden biri olarak çevirmen Mehmet Hakkı Suçin’in emeğinin metnin bütününde görünür olduğunu ifade etmek isterim.
Kitabın başında Fransa’da yaşayan Lübnan asıllı şair Adonis’in bir “sunuş” yazısı yer alıyor. “Cahiliye Şiirini Okumak” başlıklı yazı, aslında Mehmet Hakkı Suçin tarafından Adonis’in rızasıyla metinlerinden derlenmiş. Suçin, Adonis’in “Mehmet her şeyim senin” diyerek onay verdiğini dile getiriyor.
Yazarken ve çevirirken şelale sesi, kuş sesleri, deniz dalgası gibi doğaya ait sesler dinlemeyi tercih ederim. Bu yazıya daha fazla odaklanmamı sağlar. Dünyanın her köşesinden otantik müzikleri severim.
ن محمد حقي صوتشين وللمرة الأولى لم يكتف بعكس العالم الشعري لـ”الجاهلية” ولكنه قام أيضًا بفضل أدونيس بإظهار العمق الشعري للمعلّقات أيضًا. وقد أتى صوتشين على ذكر الترجمات السابقة (التي كانت في معظمها على شكل نثر) مُبديًا احترامه لها، لكننا للمرة الأولى نستطيع من خلال هذا العمل أن نرى عالمًا جليًّا من الشعر، نقيًا من الأحكام المسبقة.
Kur’an-ı Kerim’i şiirin lirik diline çevirme arzusunun, Mehmet Akif Ersoy hazretlerinin hayali olduğunu biliyoruz. Aslında Akif’in çevirdiği mealden kurtarılan bir bölüm diye yayımlanan meal incelendiğinde orada da yer yer şiirsel bir etkiyi görmek mümkün. Suçin’in çevirisinde bu daha sistematik bir şekilde karşılıyor bizi.