Haber Duyuru

Adonis’in Homeros Ödülü’nde yaptığı konuşma

Arapçadan çeviren: Mehmet Hakkı Suçin

1. Uluslararası Bayraklı Homeros Edebiyat Sanat Festivali’nde Adonis ve Özdemir İnce’ye Homeros Onur Ödülü verildi. Şair ve düşünür Adonis’in festivalin açılış ve Onur Ödülü töreninde yaptığı konuşması şöyle:

I

Sayın Belediye Başkanı,

Sayın Festival Müdürü,

Değerli katılımcılar,

Bugün bütün dünyada, özellikle de İslam dünyasında kültür; dil ya da alfabe görünümüyle iki ufuklu bir alan gibi görünmektedir. Bunlar din ve şiir alanlarıdır. Başta Avrupa ve Amerika odaklı olmak üzere dinin ufkunda gördüğümüz tek şey, çeşitli türlerde ve biçimlerde imha ve tahrip eden nitelikleriyle şiddet ve savaşlardır.

Medya, pek çok yolla bütün bu yıkımları ve tahripleri öne çıkarıp teşvik ederken şiir dışlanmış ve suçlanmış bir halde tek başına ayakta duruyor. Bu özelliği ve öznelliğiyle kendine özgü ufuklara nüfuz ederek ilk atalarına samimi bir bakış atıyor ve şöyle sorular soruyor: “Şiir ne yapmalı ey Gılgamış? Sen ey Homeros, söyle bize: Nereye yolcudur Ulysses’in torunları? Bu yolculuktan dönebilecekler mi? Nasıl dönecekler? Nereye dönecekler?” Ve her şeyden önce: Nereye yolcular? Ve sen ey Virgil, senin sürgündeki şiirini öyle çok sevdik ki neredeyse sürgünün kendisi olmak istedik.

Hem şiir ehli hem de din ehlince kullanılan dil, kullanım amacı ve biçimine göre çok faydalı ve inkişaf ettiren olabileceği gibi çok tehlikeli, tahrip ve imha eden de olabilir! Dil, asıl amacı olan anlatma, anlama, dönüştürme ve geliştirme amacından saptırılıp yalnızca bir ideolojinin ya da bir dinin statik, değişime ve dönüşüme kapalı mesajlarının iletim aracı hâline dönüşürse hazır ve kesin cevap sularının biriktiği bir bataklık ya da durgun, hastalıklar üreten bir sarnıca dönüşebilir.

Böylece pratikte hakikat, yalana dönüşür. Yalan da doğrunun yerini alır ve insanın kendisi vehim haline gelir. Vehim de gerçekliğin yerine geçer. Ve nihayet görünen, görünmezleşir ve yerini görünmezlik alır.

İşte tam da bu nedenlerle bugünün dünyasına, insana, hakikate ve varoluşa dair ne varsa hepsini örtbas etme, imha etme ve dışlama sanatı hâkimdir. Böyle bir dünyada ise özgür ve bağımsız öznelliğin/kendiliğin bir yeri yoktur.

Yaşamakta olduğumuz dünya, bâtını zahirinden daha korkunç olan bir savaş dünyasıdır. Çünkü bâtın, insanın derin aidiyetinde onu içeriden imha etmektedir. Zahir ise hakikati imha etmekle ilgilenmektedir ki İngiliz şair Kipling bunu şöyle ifade ediyor: “Savaşta ilk kurban, hakikattir.”

Savaş, gerçek yüzünde hakikat ilkesinin ortadan kaldırılmasıdır ki bu ise şiirin imhası ve her şeyden önce insanın imhası demektir.

Hakikaten, bugün dil ne kadar tehlikelidir, ey Homeros!

Her şey, her şeye karşı savaşa dönüşüyor. Gökyüzünde savaşçıların miğferleri üzerine indirilmeyen yıldız kalmadı. Bu ışıkta, Doğu’dan bir kadının Batı’dan bir kadının kulağına küpe olan halhalını görüyor gibiyim. Geriye kalanların kırmızı bir kafile halinde geldiklerini görür gibiyim.

Fakat Hölderlin’in ifadesiyle söylersek doğanın insanı, şiirsel anlamda bu dünyada yaşar. Savaş anlamında gök insanının yaşadığı da aynı dünyadır. Öyleyse şiir, evrene bölünmez bir bütün, insana ise bu bütünün sırrı, anlamı ve odağı şeklinde bakmamızı sağlayan ilk ışık olmaya devam eder. Böylece dünya, Muhyiddin İbn Arabi’nin ifadesiyle “büyük âlem”in küçüğü vasfıyla var olur. Ve şiir, dünyaya derin insani anlamını veren, insanlığın ilk yaratıcı enerjisi olma vasfını sürdürür. Şiir, sürekli dünyaya yeni bir insani form/suret/biçim sağlayarak dil ile nesne, insan ile insan ve insan ile dünya arasında yeni ilişkiler tesis eder.

Şiiri kutlamak amacıyla bu ödülü düzenleyen herkesi teşekkürle selamlıyorum.

Bu şair-kent İzmir’i teşekkürle selamlıyorum.

Siz değerli katılımcıları tek tek teşekkürle selamlıyorum.

İzmir, 3 Haziran 2022

II

Sayın Belediye Başkanı,

Sayın Festival Müdürü,

Değerli katılımcılar,

İzmir Belediye Başkanı’na ve Festival Müdürü’ne bir kez daha teşekkürlerimi sunmama izin verin lütfen.

Bu ödülün yani Homeros Ödülü’nün günümüzün kültürüne dair evrensel düzeyde iki önemli sembol içerdiğini görüyorum.

Bunlardan ilki, modern dünyada şiirin rolünde ve yerinde kendini gösteriyor. Şiire dair en iyi ifade şekli olma özelliğiyle yaratıcı bir roldür. Bu, âşık bir insanın kendini en iyi aşkla ifade edebilmesine benzer bir roldür.

Bazıları şiirin yatay düzlemde yani okuma düzeyinde yalnızlığının arttığını düşünse de gerçekte dikey düzlemde şiir daha da kökleşmektedir. Öyleyse şiirin bittiğini düşünmek, hayatın kendisinin bittiğini düşünmek değil midir? Çünkü şiir, insanın güneşi olan alfabenin güneşinden başka bir şey değildir.

İkinci sembol ise ödülün bizzat kendisiyle ilgilidir. Çünkü bu ödül, öz ile öteki arasındaki yaratıcı diyaloğu, dolayısıyla da dünya ile nesnelerin bilinmezliklerine yolculuğu somutlaştırıyor. Yani dillerin, ırkların ve ülkelerin de ötesinde insanın birliğinin temsil ediyor.

Öz ile öteki arasındaki bu özel ilişki, tasavvuf deneyiminde çok güzel ifade edilir. Tasavvuf, bu özel ilişki hakkında büyük bir tasavvufçunun ağzıyla bize şöyle diyor:

“Aşk dininin müminiyim, dilediği yöne gitsin

Kervan; dinim de aşktır imanım da aşk.”

Bir başka tasavvufçu ise aynı konuda şöyle diyor:

“Beni adlandır ve çağır her menzilde

İster Müslüman ister Yahudi ister Hristiyan”

Yine bir başkası:

“Dost, öteki olan sensin,” diyor.

Arap felsefesi, bu sözü kendi diline İbni Rüşd’ün diliyle çevirmiş ve herhangi bir vahdaniyet dinine mensup olmayan bir filozofu “İlk Öğretmen” olarak adlandırmıştır. Bu öğretmen, filozof Aristo’dur.

İnsan, kendi özüne yolculuk etse bile bu yolculukta ona eşlik edecek olan, yine bu farklı olan ötekidir. Çünkü farklı olan bu öteki, insanın özünü oluşturan temel unsurlardan birisidir.

Bu düşünce ekseninde Homeros Ödülü’nün kişilerin siyasi ve ideolojik aidiyetlerinden tamamen bağımsız olarak sadece yaratıcılığı taçlandıran bir sembol olmasını dilerim.

Bir kez daha bu eşsiz paylaşım fırsatı için hepinize teşekkür ederim.

İzmir, 5 Haziran 2022

Bir Cevap Yazın