Bir Klasik / Çiğdem Sirkeci
Lübnanlı yazar Halil Cibran’ın dünyaca ünlü eseri Ermiş, bu kez Mehmet Hakkı Suçin Türkçesi ile karşımızda. Suçin, ilk defa çevirisini yaptığı bir eser için öznsöz yazdığını söylüyor. İyi ki de böyle yapmış; bu sayede Cibran’ın yaşamındaki dönüm noktalarını hızlıca hatırlamış oluyoruz.
Eseri Amerika’da dokuz milyon satan, elliden fazla dile çevrilen Cibran, bu büyük ilgi ve hayranlık karşısında utandığını söylemiş. Eleştirmenler bu kitap ile Nietzche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt arasında benzerlikler buluyorlar. İki kitapta da ermişlik düzeyinde birer kahraman yer alıyor… Nietzche’nin Zerdüşt’ü toplumda yerleşik olan her şeyi devrimci bir yaklaşımla yeniden yaratmayı amaçlarken, Cibran’ın Ermiş’i, El-Mustafa, ‘Vahdet-i Vücut’ yoluyla kemale eren insan fikrine yoğunlaşıyor.
Peki Ermiş bize ne anlatıyor? Kitap, Orfalis’te on iki yıl yaşadıktan sonra doğduğu topraklara geri dönmeye hazırlanan El-Mustafa’nın, yola çıkmadan önce Orfalislilere yirmiden fazla konuda verdiği kıymetli öğütleri içeriyor.
Bu öğütlerin tamamı birbirinden özlü sözlerden oluşuyor. Kelimeler özenle seçilmiş. Ermiş’i en iyi tanımlayacak sıfatlardan birinin sadelik olduğunu söyleyebiliriz sanırım. Yazar anlatmak istediğini öyle az ve öz sözle o kadar net anlatmış ki, bir kelime eklense fazla kaçacak, bir kelime çıkarılsa eser tamamlanmamış kalacak hissi veriyor.
Konu başlıklarına bakacak olursak aşktan, evlilikten çocuklara; alışveriş, öğretim, acı çekmekten güzelliğe ve ölüme kadar üzerine kafa yorduğumuz ne varsa kitapta yer alıyor. Ermiş, Orfalis halkına hitaben kendi felsefesini dillendiriyor. Kâh “aşk için, yolu sarp ve sapa olsa da onu takip edin” diyor, kâh evlilik için “yan yana olun ama yapışık durmayın” önerisinde bulunuyor.
Çocukların Sarayı!
Çocuklar için “Onların ruhu rüyalarınızda bile görmeyeceğiniz bir sarayda oturur” diyen Ermiş; aşkla çalışmanın kendinizi, kendinize, başkalarına ve Allah’a bağlayacağını söylüyor. Ermiş, sevinç ve hüznü birbirinden ayıramazsınız diye iddia ediyor. Hüzün ve sevinç arasında, terazinin iki kefesi gibi muallaktasınız; ancak kefeler boşaldığında denge sağlarsınız diye ekliyor.
Suç ve Ceza Üzerine isimli bölümde Ermiş, yücelik ve alçaklık kavramına bütünsel bir bakış açısı getiriyor: Toplumdaki erdemli bir tek kişi tek tek her bir bireyin içindeki yücelikten ötesine yükselemez; aynı şekilde kötüler ve alçaklar da her bir bireyin içindeki alçaklıktan daha aşağıya inemez, diyor kahramanımız. Bu nedenle birini kötü, suçlu diye yaftalayıp aşağılamadan önce dönüp kendi içimize bakmamızı öneriyor. Zulüm, haksızlık, cinnet, şiddet kelimelerinin havada uçuştuğu günümüz dünyasında üzerine düşünülmesi gereken bir öğüt değil mi?
O kadar naif ve derin bir eser ki insan ister istemez anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az atasözünü anımsıyor… Çevirmenin Doğu’nun Küçük Prensi olarak gördüğü bu eser gerçekten zamanın ötesinde, zaman dışı bir yapıt, bir başucu kitabı.
Cibran’ın kitabı bu minvalde sürüp gidiyor; çizimleri de eşlik ediyor. O kadar naif ve derin bir eser ki insan ister istemez anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az atasözünü anımsıyor… Çevirmenin Doğu’nun Küçük Prensi olarak gördüğü bu eser gerçekten zamanın ötesinde, zaman dışı bir yapıt, bir başucu kitabı. Suçin’in incelikli çevirisine takdir etmek lâzım. Henüz okumamış olanların okuması, okuyanların tekrara hatırlaması dileğiyle.
Halil Cibran, Ermiş
Türkçesi: Mehmet Hakkı Suçin
Kırmızı Yayınları, 155 sayfa.
Kaynak: Dünya Kitap, 14 Temmuz 1916
Categories: Çeviri kitap, Kitap, Yazı
1 reply »