MUSTAFA ORMAN
18 Aralık 2021 7:40
Öteki toplumların dillerine, kültürlerine, geleneklerine, dinlerine yönelik bir öğrenme çabasında olmak en başta masumane görülebilir; nitekim öteki toplumlarla bunlar üzerinden kurulan ilişki hem savaşın hem de barışın bir koşulu da olabilir.
Öteki toplumu yok etmek için dillerini, kültürlerini, geleneklerini, dinlerini iyimser bir sinsilikle yürütmek, onları bertaraf etmek ya da yok etme amacı güder.
Yakınlaşmadaki yok etme tasarrufu, bir diğer basamakta dillerini, kültürlerini, geleneklerini, dinlerini öğrenerek onlarla barışma arzusu da yok sayılmayacak derecede önemli bir noktaya işaret eder.
Burada çıkan sonuç, öteki toplumlarla hem savaşmanın hem de barışmanın yolu dil, kültür, gelenek ve dinle yakınlaşmaktan geçer.
Fakat bu tüm anlayışların, sadece teorik bir meyve olarak cam bir kafeste durması, orada görülmesi toplumların sömürgeleştirilmesine, köleleştirilmesine ve değersiz kılınmasına yol açmıştır.
Pratiğe meyletmeyen her bir düşüncenin, toplumları bir bekleyiş ve tembellik nezaretinde tuttuğu bugünün toplumlarına bakılarak anlaşılabilir.
Değeri, bir tek kendi tahakkümü üzerinden dağıtan iktidar ve sistemlerin bir değersizleştirme pratiği uyguladığını, sahnenin arkasında dikkatlice bekleyenler görebilir.
Kendi düşüşlerinin korkusunda yaşayan bu iktidar ve sistemler, zayıf, güçsüz, çaresiz toplumları politik, ekonomik, kültürel olarak sömürmekten geri durmaz.
İnsanlık tarihinin tüm dönemlerinde görülen, günümüzde de birçok coğrafyada etkisini sürdüren sömürgecilik, hem kültürel hem de sosyal alanı bedensel, ruhsal olarak çevresini sardığı ve işgal edildiği görülmektedir.
Ezilenin tarihiyle birlikte tarihsel emperyalizmin çıkış noktasına iter. Batılı güçler, oryantalist ve Doğu kavramları çerçevesinde öteki toplumları bir öğrenme biçimine tabii tutulması, yukarıda bahsedilen dil, kültür, gelenek, din unsurlarını alarak o halkları ve toplumları yoksun bırakmayı sistemli hale getirmiştir.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız.
Categories: Yazı