Yazı

Çağını sorgulayan aydın bakışı: Adonis… Feridun Andaç’ın yazısı

Feridun Andaç / Cumhuriyet Kitap Eki, 25 Aralık 2022 Pazar

Adonis, dünyayı anlama, evrenin varoluşsal gerçekliğini kavrama derdinde olan bir şair, entelektüel bir kimlik… Soran, sorgulayan, aydınlatan bakışı yalnızca şiirine yansımaz; düşünce yazıları, edebi denemeleri de onun yazınsal uğraşının ayrılmaz parçasıdır. Onun “mesele” edindiği şeylerin başlama noktası doğup büyüdüğü toprakların gerçekliğidir bir bakıma. Üç dinin çıktığı coğrafya, göksel ve yersel “tek”in her yönüyle egemen olduğunu Ortadoğu gerçeğine; dini hakikatin penceresinden bakar. Daha da ötesi; şiir ve şiirsel hakikatle, din ve dini hakikatin aralarındaki çelişme, çatışmadan da söz eder yazınsal denemelerinin yer aldığı Kitap, Hitap, Hakikat (*) adlı kitabında.

Çağını sorgulayan aydın bakışı: Adonis… Feridun Andaç’ın yazısı…

“Şiir; dilin içinde ve dille birlikten meçhule doğru yani ötekine doğru sürekli bir göçtür.”

ŞİİRSEL YARATICILIK SÜREKLİ BİR KOPUŞTUR!

Kitap, Hitap, Hakikat (*) adlı kitabında özellikle şunun altını çizer Adonis“Şiir ve şiirsel hakikat, bu düzeyde din ve dini hakikatle çelişir. Şiirde hakikat sabit, nihai ve anlaşılır değildir. Bu anlamda şiir, dini hakikat sınırının dışında kalır. Bunun yanı sıra şiir zorunlu olarak ne kişiseldir ne ortak bir üründür. 

Şiirsel hakikatte hiçbir şey önceki haliyle kalmaz. Şiirsel yaratıcılık, sürekli bir kopuştur. Diğer bir ifadeyle şiir, sürekli bir kopuşla kesintisiz temastır. Çünkü şiirin zamanı, dinin zamanından farklıdır. Şiirin zamanı, değişim ve dönüşüm zamanıdır. Dinin zamanı ise ebediyetin ve değişmezliğin zamanıdır.”

ARAP MEDENİYETİNDE KÜLTÜREL YARATICILIK VE YENİLİK DEVRİMİ!

Adonis burada, Arap medeniyetinde “kültürel yaratıcılık”, “yenilik devrimi”nden söz ederken; Emevi devletinin ortaya çıkışı, 1258’de Bağdat’ın düşüşüyle sona eren bir sürecin altını çizer. Bunu da altı yüzyıl süren bir “devrim” olarak nitelendirir. Arap- İslâm toplumundaki siyasal kültürel aidiyetin parçalanmasıdır… 

“Müslümanlar kayboluş ve şaşkınlık dönemlerinde dini aidiyete sığındılar,” diye yorumlayan Adonis şunu da söyler; “Bunu dini sığınmayı kültürel çöküş, sosyal çözülme ve dış egemenlik destekledi.”

Buna yeni bir hegemonyanın başlangıcı da diyebiliriz. Öyle ki; o sözü edilen dış egemenlik Osmanlı’yla başlar, bugüne değin sürer. 

“NAS VE HAKİKAT”İN YORUMU!

Adonis’in bu kitabında yer alan denemelerinde dile getirdiği düşünceler birkaç açıdan önemlidir. İlki “Nass ve Hakikat”in yorumu.

Metinsel hakikat nedir. Tekfir ve Tefkir’in Arap-İslâm kültüründeki anlamı. Dini ve dini olmayan metnin hakikati. Cemaat metni, ümmet metni, düzen metni. “Göksel tek” ile “yersel tek”in anlamı. “Varlığı olmayan bir varlık”a bakış. Üç vahdaniyet dinine bakış, yorum. Hangi kutsal, hangi din, hangi vatan. İnsanın kendilik bilinci. Üç din arasındaki gerçek diyalog. Militarize edilen şiddet. İslâm nasıl demokratik olacaktır? Kültürel olarak ben kimim? İnsanı çoraklaştıran vahdaniyet dinlerinin dili/bakış açısı.

ARAP İSLÂMI’NIN ŞİİRE BAKIŞI!

Dini / dinsel hakikatle şiirsel hakikatin ne anlama geldiğinin altını çizerken şunu söyler:

“İslâm, şiir kavramını ortadan kaldırmaz fakat şiir kavramını ve şiirin rolünü değiştirerek onu kendi düzenine tabi tutar. Artık şiir ne ‘hak’ tır ne de ‘hakikat’i söylemektir. Şiirin rolü öyle ya da böyle dine hizmet etmekle sınırlandırılır. Böylece şiir, bilişsel ve estetik bir ilke olmaktan çıkar.”

Adonis’in Arap İslâm’ına bakışında kavramsallaştırdığı düşünceler önemlidir. Dini hakikatle şiirsel hakikate dönük bakışı, “yenilik” düşüncesine getirdiği yorumla içerlek bir anlam taşır. O da şudur:

“Şiirde yenilik, şairin yeni bir şey yeni kendisinden önce geçmişte bilinmeyen bir şeyi getirmesi demektir. Poetik olarak bunun anlamı kelimelerle nesneler, kelimeyle kelime ve insanla dünya arasında yani ilişkiler sunmaktır.”

Dini hakikatte yeniliği ise, “yorumda yenilik” olarak tanımlar. Yani, “hayatı ve dünyayı ‘dinselleştirmek’…” Bu da yaratılan ümmetin hakikatidir. “Bu yüzden kopuş ve şiddet olmadan yeniliğin gerçekleşmesi mümkün değildir.”

“DİN CEVAPTIR, ŞİİRSE SORU. O HALDE DİN, ŞİİR İÇİN BİR REFERANS OLAMAZ”

Adonis bu karşılaştırmada, kendi poetikasına dönük tanımlar / açıklamalar da getirir üstelik:

“Şiirsel hakikatte hiçbir şey önceki haliyle kalmaz. Şiirsel yaratıcılık sürekli bir kopuştur. Diğer bir ifadeyle şiir, sürekli bir kopuşla kesintisiz temastır. Çünkü şiirin zamanı, dinin zamanından farklıdır. Şiirin zamanı, değişim ve dönüşüm zamanıdır. Dinin zamanı ise ebediyetin ve değişmezliğin zamanıdır. Din cevaptır şiirse soru. O halde din, şiir için bir referans olamaz.” 

Kuşkusuz Adonis’in bakışında İslâm yorumunun ötesinde, Arap tarihi içinden Müslümanların dine bakışını, algı ve yorumun eleştirmesi dikkate değerdir.

“Dini kültürel, sosyal ve siyasi bir rejim olmaktan çıkarmadıkça yenilik gerçekleşmez,” derken de; dinle siyasetin ilişkisinde öncelenenin “ümmet”çi anlayışın egemenliği, dinin iktidarın siyasi / ideolojik enstrümanına dönüşmesiyle ortaya çıkan yaşamsal çelişkiler… Giderek şiddete, teröre uzanan bir çizgi…

Adonis, Arap-İslâm tarihine bakarken neden çoğulcu düşüncenin, demokrasinin olmadığını da sorgular… Akıl çağının, aydınlanma düşüncesinin berraklığı içinden bakar inanç’a, İslâm’a…

Dinin, dinsel hakikatin anlama geldiğini açıklarken aklı tutsak olan yaban bakışı da eleştirir. “Hakikati ve bilgiyi silme” anlayışının yeniliği ve yaratıcılığı neden kabul etmediğinin sorgusunu sorularla getirip önümüze koyar.

DİN BİR ŞEYDİR AMA HER ŞEY DEĞİLDİR!

Din, bir şeydir ama her şey değildir. Her şey kıldığınız da; müdahaleci, reddiyeci, ümmetçi yaklaşımla Selefi bakışın tutsağı kılarsınız insanı. Bu anlamda Adonis’in Mevlâna’ya yaklaşımı da doğrusallığı içerir. Yani ondaki, onun tasavvuf düşüncesindeki çoğulcu bakışının Tanrı anlayışının şiirle nasıl ifade edildiğine değinmesi de önemlidir. 

İlkten şu belirlemeyi yapar: “Mevlâna’da Allah anlayışı, kurumsal doğrulamaya değil canlı deneyime dayanır. Yani akla değil kalbe, nakle değil hazza. Çünkü ilahi vahdaniyet, dünyanın ya da maddenin dışında bir şey değildir. Aksine ilahi vahdaniyet, her şeye yayılır.”

Tanrı kavramının Mevlâna’da neden / nasıl içkinleştiğini dile getirir. Onda, varoluşsal bir hakikattir bu. Yani; “her şeyde tecelli eder ve tecellisinin sınırı yoktur.”

HEM DOĞUYA HEM BATIYA BAKIŞININ YANSIMALARI…

Şiirden, şiirin zamanından söz eder Adonis. Bir yanda kendi poetik yolu / yolculuğu, ötede Arap ve Batı şiirine bakışı vardır. Artık şiirin kitlesi değil okuru vardır derken de şunun altını çizer: “Şiir, yatay düzlemde kaybettiğini dikey düzlemde kazanır.”

Ötede ise Adonis, Arap ülkelerindeki “işgal, zillet, fakirlik” ve “çöküş”ün nedenlerini sorgular. Doğulu bir aydının hem doğuya hem batıya bakışının yansımalarını içerir onun düşünceleri.

Arapların hem modernleşme hem de bağımsızlıklarını kazanma konusundaki başarısızlıklarının nedenlerine değinirken de şunları söyler Adonis:

“Dediğim şu; başta fikir, sanat, edebiyat, kadın, cinsellik, ekonomi ve topluma dair meselelerde İslâm ve ilerlemeyi bir araya getirmek, mevcut egemen yorumla mümkün değildir. Bir tür ‘İslâm’ ile ilerleme, iki zıt kutuptur.”

“İSLÂM, İLAHİ BİR VAHİYDİR; KÜLTÜR İSE BEŞERİ BİR ÜRETİM!”

Adonis bu kitabında yer alan söyleşi ve denemelerinde Arap-İslâm dünyasına bakışı yeni yorumlara açık eleştirellik içerir. Kültürel bağlamda söylediklerini şurada temellendirmesi ise her okur açısından önem taşır, bence:

“İslâm, ilahi bir vahiydir; kültür ise beşeri bir üretim. Bu nedenle İslâm’ı, bu anlamda Arap kültürünün bir parçası sayamayız. Dahası Arapların içinde ve Arapça inmiş olsa da İslâm’ı ilahi bir vahiy, evrensel bir din ve küresel kültürün  bir parçası kabul etmemiz gerekir. Zira İslâm, sadece Araplara değil tüm halklara da aittir. Üstelik Müslüman olan ama Arap olmayan büyük halklar da vardır…”

Gündemleşen, gündeme taşınan bir bakışın ötesinde inancın varoluşsal gerçekliğini görmek / tartışmak için yeni bir kapı aralar bize Adonis.

O ki, bir söyleşisinde şunları da dile getirecekti: “Dünyanın değişimine katkıda bulunan, yaratıcı bir kültür manasında, evet, bir Arap kültürü yok diyorum. Bugünün dünyasını kavramamıza katkıda bulunan bir Arap vizyonundan söz edebilir miyiz? Müslümanlar dünyayı eski ve kendi içine kapalı İslâmî bakışla görüyor. İslâm’ın  ne dünyaya, ne ötekine, ne kültüre ihtiyacı var, zira kendisi mutlak kültür. Ebediyete kadar değişmeden kalıyor.” (**)

Gören, düşünen, soran sorgulayan bir bakışın anlatıcısı olarak Adonis’in bu düşünceleriyle karşılaşmak onun şiirine yaklaşımda da eminim ki yeni ufuklar açacaktır okuruna. 

Dünyayı kavrayan bir bakışın anlatıcısıdır Adonis. Şiirinde bulduğumuz her söz’ün bu anlamda karşılığı insandır, insan ömrünün yansıdığı gerçeklerdir… O ki, şunları diyebilen bir sestir şiirin okyanusunda:

“Nerede  saklayacağım/ henüz ölmemiş bayramlarımı?/ Nasıl özgürleştireyim dilin kafeslerinde/ feryat eden kanatlarımı?/ Nasıl mesken edineyim belleğimi?/ İşte belleğim su üzerinde/ yüzen enkazdan bir körfez.” (Adonis, Maddenin Haritalarında İlerleyen Şehvet, Çev. Mehmet Hakkı Suçin)

(*) Kitap, Hitap, Hakikat / Adonis / Çev. Mehmet Hakkı Suçin / Everest Yay. / 157 s. /2022.

(**) Adonis’le Devr-i Âlem: “İnsan Sonsuza Açılan Bir Tasarıdır” / Söyleşi: Siren İdemen (25.01.2019).

3 replies »

  1. Hocam Feridun Ataç’ın bu yazısı çok zihin açıcı bir inceleme yazısı olmuş. Bu tür yazılar kitapta verilen mesajları anlamamıza çok yardımcı oluyor. Adonis’i her geçen gün daha iyi anlıyorum, bu da benim ona olan ilgimi biraz daha öteye taşıyor, emeklerinize sağlık.

Bir Cevap Yazın