Haber Duyuru

Suçin: Arap-İslam Dünyası Türkiye’nin Stratejik Derinliğidir

Söyleşi: Secâ el-Abdeli (El-Mecelle Dergisi)
Arapçadan çeviri: Gürkan Dağbaşı

İki Dilin Dostluğu

Arap dili ve edebiyatı uzmanı Mehmet Hakkı Suçin, Arapçayı seçmediğini bilakis Arapçanın kendisini seçtiğini itiraf ediyor. Arapçaya olan aşkı Cibran Halil Cibran ve Adonis’i okuduktan sonra arttı. Onlarla beraber şiir ve edebiyat dünyasına yelken açtı… Şiir, kısa öykü, roman ve tiyatro türündeki Arap edebiyatı şaheserlerini Türkçeye çevirmenin ve bu projeyi gerçekleştirecek yetkin çevirmenlerden oluşan bir ekip oluşturmanın hayalini kuruyor.

Türk araştırmacı Mehmet Hakkı Suçin

Türk araştırmacı Mehmet Hakkı Suçin

Gazi Üniversitesi Arap Dili Eğitimi öğretim üyesi Doç. Dr. Mehmet Hakkı Suçin bir taraftan Türkiye’nin stratejik derinliğinin, Arap-İslam dünyası olduğunu vurgularken, diğer taraftan bu uluslararası kültürel, ekonomik ve siyasi derinliği oluşturmak için Arapçayı iyi bilen kadrolar gerektiğine dikkat çekiyor.

Arapça ve Türkçe arasında köprü rolü oynayan en önemli isimlerden biri olarak kabul edilen Suçin, Ankara Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Yüksek lisans tezinde Yahya Hakkı’nın öykücülüğünü inceledi (1998). Arapça-Türkçe çeviride eşdeğerlik, çeviri sorunları ve stratejilerini ele aldığı doktora tezini ise 2004 yılında tamamladı. 2010-2012 yılları arasında, Türkiye’de ilk ve orta dereceli okullarda Arapça dersi öğretim programı hazırlayan komisyona başkanlık yaptı. Ayrıca, Avrupalı ve Arap kurumların desteğiyle, anadili Arapça olmayanlara yönelik, Diller İçin Avrupa Ortak Başvuru Metni çerçevesinde bir öğretim programı hazırladı.

Türkiye Kültür Bakanlığı himayesindeki TEDA projesi kapsamında her yıl uluslararası düzeyde yapılan edebi çeviriyle ilgili teorik ve uygulamalı sorunların ele alındığı çeviri atölyelerinin koordinatörlüğünü yürütüyor. İlya Ebu Madi, Halil Cibran, Abdulvehhab el-Beyâti, Muhammed el-Magût, Mahmud Derviş, Adonis gibi şairlerden yaptığı şiir çevirileri Türkiye’nin önde gelen edebiyat dergilerinde yayımlandı.

Ayrıca modern Arap edebiyatından kısa hikâye çevirileri yaptı. Çeviribilim, Arap edebiyatı, dilbilim, yabancılara Arapça öğretimi gibi konularda birçok ulusal ve uluslararası düzeyde makalesi bulunan Suçin, Arabic Booker adıyla bilinen Uluslararası Arap Roman Ödülü seçici kurul üyesidir.

El-Mecelle Dergisi olarak Sayın Suçin’le bir araya geldik ve Türk-Arap kültürel yakınlaşmasına bir parça katkı sağlamak adına koyu bir sohbete daldık. İşte size ayrıntılar… 

Diğer diller varken neden Arapçayı akademik yol arkadaşı olarak seçtiniz?

Arapçayı ben seçmedim, o beni seçti demek daha doğru olur. Üniversite okumak isteyen her Türk vatandaşının girdiği üniversite sınavlarında Arap dili ve edebiyatı son tercihimdi. Başlangıçta Arapça çok zor geldi fakat zaman geçtikçe ve yavaş yavaş Arap edebiyatına aşinalık kazandıkça, Arap diline ve edebiyatına hayranlık duymaya başladım. Halil Cibran ve Adonis’i okuduktan sonra bu hayranlığım aşka dönüştü. Yolun başındayken, Halil Cibran ve Adonis’e çıraklık yaptım desem abartmış olmam. O zamanlar, benim de aldığım Arapça öğretimi şimdiki gibi iletişimsel yaklaşımlara dayanmıyordu. Kısa hikâye, şiir ve tiyatro metinlerine dayalı bir yöntem takip ediliyordu. “Mezarların Çığlığı”, “İsyankâr Ruhlar”, “Gözyaşı ve Gülümse” çevirilerindeki o ilk heyecan dolu çabalarımı asla unutamam. Sanki şifreleri çözüyor gibiydim ve bunları yayımlamak için falan değil, zevk için, estetik haz almak için yapıyordum. Aynı şey Adonis’te de oldu. Adonis’i ilk defa üniversite kütüphanesinde bulduğum Goethe Enstitüsü tarafından yayınlanan Fikrun wa Fann (Fikir ve Sanat) adlı dergi sayesinde tanıdım. “Maddenin Haritalarında İlerleyen Şehvet” adlı uzun şiirini okuduğumda sarsıldım. Şiirde geçen tüm kelimeleri anlamamama rağmen dili, üslubu, ritmi beni hayrete düşürdü ve o an kendi kendime “İşte, benim şairim bu” dedim. Ben, o zamanlar üniversite yurdunda kalıyordum ve bazı Arap arkadaşlarım vardı. Onlara Adonis’in şiirinde geçen bazı kelimeleri sorduğumda şaşırıyorlar, bu durumu garipsiyorlardı. Zira onlara göre “anlaşılamayan, vezinsiz ve anormal” bir şiirle ilgileniyordum. Kafiye ve vezine karşı olmamama rağmen, belki de onlara, beni cezp eden ve Arapçaya tutkulu olmamı sağlayan şeyin, bu nitelikler olduğunu anlatamadım.

Türk-Arap kültürel yakınlaşmasını güçlendirmek adına Türkiye tarafından yürütülen projelerden bahseder misiniz?

Türk-Arap ilişkilerine hızlıca göz atarsak, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra çeşitli dönüm noktalarından geçildiğini görürüz. Genç Türkiye Cumhuriyeti bir yandan ulusal kimliği desteklerken diğer taraftan sistematik bir şekilde Batıya yöneldi. Bu yüzden, Orta Doğu ya da Arap ülkeleri kuruluş yıllarında Türkiye’nin öncelikleri arasında yer almadı. Bir sonraki dönem bu çizgi devam etse de Türk-Arap ilişkilerinde özellikle de ABD ve Batıyla müttefik Arap ülkeleri arasında gözle görülür gelişmeler yaşandı. Fakat Türk-Arap ilişkilerine damga vuran en radikal dönüşümler dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “stratejik derinlik” teorisinin hayata geçirilmesi neticesinde gerçekleşti. Stratejik derinlik kavramı, Türkiye’nin çok eksenli bir politika izleyerek Arap-İslam dünyasına da açılması şeklinde özetlenebilir. Bu derinlik, Türkiye’ye Arap ülkeleriyle sağlam ekonomik ve siyasi ilişkilerle yetinmenin ötesinde, ülkeler arasında geniş alanlı bir kültürel derinlik oluşturma fırsatını verdi. Bununla beraber Türkiye, Arapçaya ve Arap kültürüne vakıf kadrolar olmadan bu politikaların yürütülemeyeceğinin farkına vardı. Çeşitli üniversitelerde Arapça bölümleri açmaya, farklı öğretim seviyelerinde Arapça müfredat programları geliştirmeye odaklandı.

Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı, 2011 yılında, Arapçanın ilk ve orta dereceli okulların müfredat programına dâhil edilmesi kararını aldı. Sizce neden Arapça?

Bundan önce, 2006 yılında Milli Eğitim Bakanlığı, Prof. Emrullah İşler – mevcut başbakan yardımcısı- başkanlığında bizleri, imam hatip liselerinin Arapça öğretim programını geliştirme ve bu programla uyumlu kitaplar hazırlamakla görevlendirdi. Bu iş için büyük emek harcadık ve 2007 yılında komisyon olarak göreve başlayıp, iki yıl içinde tüm ders kitaplarını set halinde tamamladık (12 kitap ve seslendirme CD’leri dahil). Böylece Türkiye tarihinde ilk kez bu kitaplarda iletişimsel yaklaşım, Arapça öğretim yöntemi olarak benimsendi. Yine Türkiye’de Arapça öğretimi tarihinde ilk kez dilbilgisi kurallarını doğrudan olarak değil de konu bağlamında, kullanım yoluyla örtük olarak vermeye çabaladık. Bu, Arapça öğretiminde bir devrim niteliğindeydi. Milli Eğitim Bakanlığının ilk ve orta dereceli okullarda Arapça dersi okutulması kararı ise, Türk-Arap ilişkilerinin çeşitli alanlardaki derinleşmesiyle paralel bir seyir izlemiştir. Şüphesiz ki, Türk halkının talebi de bu hususta önemlidir. Alınan kararla, Arapçanın bu okullarda okutulan diğer Batı dilleri yanında hak ettiği yerini alması da amaçlanmıştır.

Avrupa ülkelerinde kullanılmak üzere, anadili Arapça olmayanlar için Arapça müfredat programı hazırladınız. Bu nasıl oldu?

Bu müfredat programını, Avrupalı ve Arap paydaşların görüşlerini yansıtan İbn-i Sina İnsani Bilimler Enstitüsü’nün önerisi üzerine, tüm Avrupa’da yabancı dil öğretimine genel standartlar getiren Diller için Avrupa Ortak Başvuru Metni çerçevesinde hazırladım. Program, belirtilen metin kapsamında A1 ve A2 seviyelerini içeriyor. Programın değerlendirmesi, bu amaçla geçen yıl Fransa’nın Lille şehrinde toplanan bir konferansta yapıldı. Arap dünyasından araştırmacıların programla ilgili yaptıkları inceleme ve değerlendirmeler, programımızla ilgili olumlu sonuçları ortaya koydu. Halihazırda, Arap dünyasından uzman bir ekiple belirtilen müfredat programı doğrultusunda AB ülkelerine yönelik ders kitapları hazırlama aşamasındayız.

Milli Eğitim Bakanlığının ilk ve orta dereceli okullarda Arapça dersi okutulması kararı ise, Türk-Arap ilişkilerinin çeşitli alanlardaki derinleşmesiyle paralel bir seyir izlemiştir.

oteki dilde

Mehmet Hakkı Suçin’in Türkçe yazdığı eserlerinden biri

“Mısır Lehçesi” diye bir ders, öğretim programınızda yer alıyor. Mısır lehçesinin gerçekten de dilbilgisi var mı?

Öncelikle şunu açıklamalıyım ki biz Standart Arapçanın aleyhine olacak şekilde lehçe öğretmiyoruz. “Diglossia” (çift dillilik) Arapçanın bir gerçeği ve bunu Arapça öğretiminde göz önünde bulundurmak zorundayız. Şayet bir öğrenci, Standart Arapçayı öğrenip, sokakta konuşulan dile aşina değilse konuşulanları ya da romanlarda geçen diyalogları nasıl anlayacak? Biz, Türk öğrencilere, lehçelere tamamen hâkim olsunlar diye değil; alt düzeylerde de olsa, bu dili konuşan insanlarla iletişim kurma imkânı vermek için lehçe öğretiyoruz. “Mısır lehçesinin dilbilgisi var mı?” sorunuza gelince, elbette var. Konuşulan bir dil veya lehçe varsa mutlaka kuralları da vardır. Fakat öğrencileri bu kurallara boğmamalıyız. Lehçe öğretimi hayatın içinden materyaller, şarkılar, filmler vasıtasıyla, iletişimsel yaklaşıma dayalı bir yöntemle gerçekleştirmeliyiz. Elimizde iyi hazırlanmış öğretim materyalleri var.

Peki, neden Mısır lehçesi? Sizce Şam lehçesi günümüzde daha geçerli ve daha kolay değil mi?

Her lehçe konuşanına kolay gelir; bu genel bir kuraldır. Bizler, Mısır lehçesine odaklanmış olmamızın nedeni yaygın bir lehçe olması idi. “idi” diyorum çünkü özellikle, Türk dizilerine Şam lehçesiyle dublaj yapılmasının sonucunda Şam lehçesi daha fazla yaygınlık kazanmış olabilir. Bundan dolayı Arapça bölümü olarak programımıza sadece Şam lehçesiyle ilgili bir ders koymayı planlıyoruz. Bu sayede bölümümüzde okuyan bir öğrenci iki lehçeye aşinalık kazanacak ve ilerleyen zamanlarda Arapçanın lehçeleri arasında basit karşılaştırmalar yapabilecek seviyeye gelecek.

Gelelim Türkçeye. Türkiye dışına çıkıldığında Türkçenin bugünkü durumu nedir?

2009 yılında, Türk şair ve mutasavvıf Yunus Emre’nin adını taşıyan, Servantes ve Goethe enstitüleri tarzında Türkçe öğretim merkezleri kuruldu. Bu merkezler dünyanın birçok yerinde faaliyetlerine başladı. Şu an otuzdan fazla merkezde Türkçe öğretiliyor. Aralarında Lübnan, Ürdün, Mısır, Fas ve Cezayir gibi Arap ülkelerinin de bulunduğu 26 ülkede Türk kültürü tanıtılıyor. Arap ülkelerinde Yunus Emre Merkezlerindeki Türkçe öğretiminin geleceğinin çok parlak olacağını düşünüyorum. Bu durum Türkiye’de Arapça öğretimi için de geçerli. Ötekini, ötekinin dilini öğrenme isteği kesinlikle tek taraflı değil karşılıklıdır.

Bizde TEDA var ve Türk edebiyatı eserlerinin Arapçaya çevrilmesine destek veriyor. Peki, Arap edebiyatının seçkin eserlerinin Türkçeye çevrilmesine destek sağlayacak “Arap TEDA’sı” ne zaman kurulacak?

Bize, biraz da “TEDA” projesinden ve bu projenin amaçlarından bahseder misiniz?

Bu proje, Türk edebiyatının, dünya dillerine çevrilmesi projesidir. Avrupalı ve yerel kurumlarla işbirliği içinde, Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı kontrolünde gerçekleştiriliyor. Proje Türk diliyle kaleme alınmış yazılı mirası, çeviri desteğiyle dünyaya tanıtmayı hedefliyor. 2005 yılında başta roman, şiir, kısa hikâye, drama, seyahatname olmak üzere çeşitli edebi türlerin çevirisine destek sağlanmasıyla proje başlatıldı. Farklı dünya ülkelerinde yayınevleri, Türk edebiyatından yapılan bu çevirileri yayımlamak istediler. Proje öyle büyük ilgi gördü ki ilk defa Finlandiya, Ukrayna, Brezilya, Makedonya, Avusturya, Bulgaristan, İran ve Tayvan’dan Türk edebiyatını yaygınlaştırma talepleri söz konusu oldu. 2007 yılına gelindiğinde ise projede, eser ve edebiyatçı sayısı, edebi çeşitlilik ve ülkeler anlamında gözle görülür yükselişler kaydedildi. Bu yükselişte, Türk yazar Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanması, Türkiye’nin Frankfurt Kitap Fuarı’na 2008 yılı “şeref konusu” olarak katılması, dünyanın her yerinde Türk edebiyatına olan okuyucu ilgisinin artması gibi çeşitli etmenler etkili olmuştur. İstatistiklere göre, şu ana kadar 50 ülkede konuşulan 42 dilde, 1192 çeviriye destek verildi. Bu noktada kendime şunu soruyorum: Bizde TEDA var ve Türk edebiyatı eserlerinin Arapçaya çevrilmesine destek veriyor. Peki, Arap edebiyatının seçkin eserlerinin Türkçeye çevrilmesine destek sağlayacak “Arap TEDA’sı” ne zaman kurulacak?

Gelelim koordinatörlüğünü yaptığınız Türkçe-Arapça edebi çeviri atölyelerine. Biraz bu konudan konuşalım mı?

Bu atölyeleri, her yıl kasım ayında sekiz gün boyunca İstanbul’da büyüleyici güzellikteki Büyükada’da düzenliyoruz. Çeviri atölyelerini, Mısır Ulusal Çeviri Merkeziyle işbirliği ve Ayn Şems Üniversitesi Türkiye Araştırmalar Merkezinden seçkin bilim insanı Prof. Muhammed el-Hureydi ile koordinasyon içerisinde düzenliyoruz. Temel amacımız, amatör ve profesyonel çevirmenler ile akademisyenleri bir araya getirerek, çeviriye ilişkin kuramsal ve uygulamalı meseleleri ele almaktır. Bu bağlamda, katılımcıların daha önce yapmış oldukları edebi çevirileri değerlendirdiğimiz gibi, Türkçeden Arapçaya ya da Arapçadan Türkçeye atölye sürecinde çevirisi yapılan metinleri de ele alıyoruz. Çeviri atölyeleri, Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’yla eşzamanlı olarak düzenleniyor ve biz katılımcılara fuardaki etkinliklere katılabilmeleri için bir gün ayırıyoruz. 2012 yılından bu yana üçüncü kez çeviri atölyelerini organize edeceğiz. Son olarak şunu söyleyebilirim ki bu organizasyon, hem bizim, hem de katılımcılar için gerçekten eşsiz ve çok faydalı bir deneyim.

İki dil yani Türkçe- Arapça arasındaki başlıca çeviri problemleri nelerdir?

Şu an benden bir kitap yazmamı istiyorsunuz (gülüyor). Elbette dünya dillerindeki tüm çiftlerde olduğu gibi Arapça-Türkçe arasında da farklı seviyelerde bazı problemler var. Örneğin kelime seviyesinde; bazen iki dilde farklı semantik alanlara sahip kelimeler çevirmeni zorunlu olarak ifrat-tefrit noktasına götürebilir. Ayrıca “yalancı dostlar” dediğimiz, biçimsel olarak birbirine benzeyen ama her ikisi de kullanıldıkları dilde farklı anlamlar taşıyan kelimeler de vardır. Arapça kökenli olup Türkçede anlam değişmesine uğramış bu türden binlerce kelime bulunmaktadır. Tüm bunlara ilaveten, yapısal, sosyal, kültürel farklılıklar sonucu ortaya çıkan eşdizimsel, deyimsel düzeylerde çeşitli sorunlar bulunduğu gibi şimdi burada açıklayamayacağımız metinsel, pragmatik ve retorik düzeylerde de sorunlar vardır.

Yahyâ Hakkı’nın “Umm Haşim’in Lambası” romanı çevirdiniz. Emin el-Hûlî’den “Arap-İslam Kültüründe Yenilikçi Yaklaşımlar” adlı eserini de Emrullah İşler’le birlikte Türkçeye kazandırdınız. Çevrilecek kitap seçiminizi yaparken dayandığınız ilkeler nelerdir?

Başlangıçta kendim için, zevk için çeviriyordum. Çeviriyi yaparken bir anlamda kendime meydan okuyarak, Türkçede benzer bir metin yaratmaya çabalıyordum. Üniversite öğrencisiyken yaptığım, yayımlanmamış çevirilerim var ve bu çevirileri hâlâ saklarım. Halil Cibran’dan “İsyankâr Ruhlar”, “Gözyaşı ve Tebessüm”, “Fırtınalar”; Tevfik el-Hakim’den “Bir Taşra Savcısının Günlükleri’; Yahya Hakkı’dan “Postacı”, İmru’ul-Kays’ın muallakası ve pek tanınmayan diğer yazarlara ait kısa hikayeler bu çeviriler arasında yer almaktadır… Bu çeviriler, bahsettiğim meydan okumalarımın ürünleri sayılabilir. Çeviride bu amatör ruhu hâlâ taşıyorum. İşte bu ruh sayesinde çevirisini yaptığım edebi metinlerden zevk alıyorum. Şunu da belirtmeliyim ki zevkime hitap etmeyen eserleri genelde çevirmiyorum.

“Öteki Dilde Var Olmak” adlı kitabınız ne gibi yenilikler sunuyor?

Bu kitap, çeviri araştırmaları perspektifinde, Arapça-Türkçe çeviri konusunu ele alan ilk akademik eser. Bu yıl gözden geçirilmiş ikinci baskısı yayınlandı. Birçok doktora ve yüksek lisans programında okuma listesinde yer alıyor. Kitap, çeviribilimin ilgilendiği alanları tanıttıktan sonra çeviri araştırmalarında dilbilimsel, işlevsel, söylemsel ve çoğuldizge gibi Batılı yaklaşımları ele alıyor. Öte yandan Huneyn b. İshak, Cahiz gibi Arap bilim adamlarının görüşleri doğrultusunda Arapların çeviri yaklaşımları da inceleniyor. Ayrıca kitap, gerek sözcük düzeyinde gerekse sözcük üstü yapılar olan deyimler, atasözleri gibi düzeylerde çeviri sorunlarını inceliyor. Çevirmenlerin, çeviri işleminde bilinçli ya da bilinçsiz şekilde kullandıkları stratejiler de kitabın el aldığı konular arasında.

Şuan, üzerinde çalıştığınız en önemli akademik projeler nelerdir?

Öncelikle, başarmak istediğim kültürel bir düşüm var. Arap edebiyatının şiir, öykü, roman, tiyatro türlerindeki seçkin eserlerini Türkçeye çevirecek yetkin çevirmenlerden oluşan bir ekip kurmak istiyorum. Tabii devasa bir projeden bahsediyorum. Bu işi finanse edecek Arap sponsorları arıyor gözlerim. Buna ek olarak Arap dili eğitimi, çeviri araştırmaları ve diğer akademik alanlarla ilgili tamamlanmayı bekleyen telif ve çeviri düzeyinde çalışmalarım da var.

Kaynak: el-Mecelle Dergisi (Arapça söyleşi)

Bir Cevap Yazın