
Mebruk aceleyle banyoya giriyor. Mesanesini son damlasına kadar sıcak suya boşaltıyor. Rahatlamış bir şekilde yatağına dönüyor.
Mebruk aceleyle banyoya giriyor. Mesanesini son damlasına kadar sıcak suya boşaltıyor. Rahatlamış bir şekilde yatağına dönüyor.
İlk karınca ağacın altına uzanıp yatan Mahmud İbn Abdullah ez-Zubeyri’nin ayak parmağından yukarıya doğru emeklediği sırada bir an gözü ona takıldı. Bu cılız yaratığın dev bedenini tırmandığını görünce gevrek gevrek güldü.
Kız çocuğu tuvaletten bana sesleniyor: “Anne! Kurtçuk!” Kakasını iyice kontrol ediyorum. Gerçekten bağırsak parazitleri var içinde. Birkaç dakika önce ancak oturabildiğim iş başvurusu dilekçesini doldurmak için geri dönüyorum.
Azize güzel bir kız. Kara kediden korkar. Şeyh Said’in karşısına oturduğunda endişeliydi. Şeyhin yabani bakan siyah gözleri, giderek artan endişeli halinden kurtulmak isteyen Azize’yi kuşatıyordu. Bakır bir kaptan yükselen tütsü kokusu Azize’nin burnunu dolduruyor, yavaş yavaş etini uyuşturuyordu.
“Demek kocanın sana geri dönmesini istiyorsun?” dedi Şeyh Said.
Kızımın okuldan çıkışını beklerken içimde garip bir his vardı. Kızlar, oğlanlar okul çantalarını sırtlamış, yürüyorlardı. Göğüs kafesleri yükselmiş, karınları şişmiş, tuhaf bir şişmanlığa teslim olmuşlardı. Bu sırada küçük kızımın adımlarını takip ediyordum. Ansızın, hastalık derecesinde bir şişkinliğin kızımın bedenini sararak ağırlaştırdığını ve yürüyüşünü yavaşlattığını fark ettim.
Oturduğum şehir evde kalmış kızlarla kaynıyor. Onlara kulak verdim. Kısık sesli fısıltılarını duydum. Gözlerimi etrafta dolaştırdım. Hatları terlemiş olan yüzleri gözbebeğime yansıdı. Yarının korkusu sardı beni. Bu yüzler beni ürkütüyor. Benim de bir gün yüzüm bunlarınki gibi mi olacak?
Ona Einstein lakabını takmışlardı ve bunu sebepsiz yapmamışlardı. Tamir edemediği hiç bir saat türü yoktu. Alman saatleri gibi en karmaşık olanları bile.