Öykü

Tarık Tayyib | Yüzük (Öykü)

Arapçadan Çeviren: Mehmet Hakkı Suçin

 

Tokat, Mebruk’un yüzünden daha büyük. Tokadın sesi, onun acısının haykırışından daha yüksek. Üç defa tekrarlanıyor. Yardım isteyen titrek bağırış, yükseldikçe yükseliyor. Soğuk odada bir dizi lanet ve küfür uçuşuyor. Mebruk’un tokattan sağır olan kulağı bunları algılayamıyor. Tehdidin seçkin tonları, onun küçücük zayıf bedeninde, kontrolünü felç eden kesik bir elektrik akımı gibi dolaşıyor. Altından sıcak gözyaşları dökülüyor. Bacaklarıyla onları tutmak istiyor ama her şey ona ihanet ediyor. Sıcak çizgilerin kaynağından fışkırıp odanın döşemesi üzerindeki gri ayakkabısının altında sarı bir birikinti oluşturduğunu görünce yerin dibine geçiyor.

Anne oldukça üzgün bir şekilde içeri giriyor ama orada beklemekten korkuyor. Müdahale etmemek için tarafsız kalıyor. Mebruk yalvarırcasına annesine bakıyor, babasına bakmaktan sakınıyor. Tehdidin seçkin tonu tekrarlanıyor. Her harfin sonunda Mebruk’un kirpikleri titriyor. Korkudan cesaret alıp birden annesinin kucağına atılıyor, kafasını onun karnına gömüp ağlıyor. Babası Mebruk’u annesinin zayıf kollarından çekip alıyor, ağlamasını durduruyor ve yeniden birikintinin olduğu yere götürüyor. Mebruk’un anlamadığı soruyu tekrarlayarak, “nerede kayboldu?” diye bağırıyor.

Mebruk titreyerek sorunun geriye kalan kısmını, acı veren tokadı bekliyor. Anne ikisine birden soruyor:

“Kaybolan ne?”

Baba, Mebruk’un kulaklarını başparmağıyla şehadet parmağı arasına sıkıştırırken annenin sorusunu duymazlıktan geliyor:

“Nerede kaybettin, hayvan?”

***

Mebruk’un altı kız kardeşi diğer odada, videoda bir tiyatro oyunu izliyorlar. Oyunun anlaşılmayan yüksek seslerine, kesik kesik veya uzun uzun kahkahalar karışıyor. Oyunda söylenmiş ve söylenecek olan replikleri aynı tonda taklit etmek için çabalıyorlar.

***

Mebruk, ailenin son çocuğu. Töre gereği, gurur kaynağı olan erkek çocuk çıkana kadar doğum yapmak gerekiyor. İlkokul ikinci sınıftaki bu cılız ve küçük beden, okuldaki akranlarından zekâsı ve mizahlı yorumlarıyla, kız kardeşlerinden ise erkekliğiyle öne çıkıyor. Fakat tıpkı iskeleti gibi, hayatın yükünü yedi yıl taşıyan küçücük bir çocuk nihayetinde.

***

Mebruk’un babası, taksi şoförlüğü yapıyor. Taksisiyle belli bir güzergâhta turist taşımak için devletten aldığı ruhsata sahip. Bugün öğleden önce, ekmeğini kaybetme korkusundan ihtiyatlı bir sitemle halinden şikâyet etmek üzere kahvehanede oturduktan sonra eve döndü ve kahvehanede yapamadığı küfürleri karısının huzurunda yaptı. “Allah’ın laneti olsun böylesi memlekete! Daha bir ay dolmadan güzergâh günlerce kapatılıp burası herkese yasaklanıyor. Başkanın ve misafirlerinin hatırına işyerleri bile kapatılıp esnafın rızkı kesiliyor. Memleketi harabeye çevirmek için baştalar.”

Mebruk’un babası acılı bir ses tonuyla ve umutsuzca bu sözleri söylerken daha tehditkâr bir ses tonuyla da “Nerede kaybettin, hayvan? Hayvan oğlu hayvan!” diye bağırıyor.

Sona doğru gitgide inceleyen iki dudak ve arkasında gözyaşlarını taşıyan iki cam göz titredi. Pantolonunun, ayakkabının içindeki çoraplarının soğukluğunu hissetti. Anne, umutsuz babadan daha sabırsızca bekliyor cevabını. Mebruk, titrek bir ses tonuyla “Başkan!” diyor.

“Başkan mı?” diye soruyor baba, karyolanın kenarına otururken biraz geri çekiliyor. Mebruk üzgün ve dolaşık bir ses tonuyla konuşuyor:

“Bugün bizi okulda topladılar,” diyor. Biraz suskun kaldıktan sonra devam ediyor: “Tüm sınıfları. Derse girmeksizin, Başkan’ı ve onun misafirini karşılama grubu olarak beklemeye başladık. Büyük bir otobüse aldılar bizi. Ellerimizde Başkan’ın ve misafirinin posterleri. Otobüste atacağımız sloganları ezberlettiler. Gün boyu cadde kenarında bekledik. Bir süre geçtikten sonra ziyaretin ertesi güne ertelendiği söylendi. Otobüse geri döndüğümüzde (yeniden susuyor, gizli, kasılan bir ağlama nöbetine tutularak sözlerine devam ediyor) altın yüzüğümü bulamadım. Durduğumuz yere gidip bakmak için otobüsü durdurmasını rica ettim Sabir Hoca’dan; fakat kabul etmedi. Öğrencilerle birlikte otobüsün içinde arama yapılmasını istedi ancak bulamadık. ‘Tembel ve ihmalkâr öğrenci’ diyerek işi başından savdı”.

Mebruk’un ağzının kenarları büzüşüyor, dudakları sıkılıyor. Anne konuşmuyor. Çıplak parmağına dokunmak için can atıyor. Altın yüzüğüyle hep gurur duymuştur. Özel gün olsun olmasın bu yüzüğü taşımasını istemiştir parmağında. Yüzüğü Mebruk’un parmağında görünce mutluluğunu ifade etmek için kafasını aptalca sallardı. Mebruk’a bu yüzüğü annesiyle birlikte almıştı. Anneanne, torununun uzun bir süre takması için biraz geniş olmasını istemişti. Alttan yüzüğe kalınca bir ip dolayıp Mebruk’un parmağına takılacak hale getirmişti ama yine de yüzük bol geliyordu.

Baba da kahvede otururken oğluna gururla sesleniyor, kendisiyle tokalaşırken parmaklarının parmakların çıkan çıtlama seslerine gülüyordu. Bu sırada keyifli bir şekilde oğlunun yüzüğüyle oynuyordu. Bir süre sonra, kendisi kahvehaneden dönene kadar ev halkının başında durması için acele eve gitmesini istiyordu.

Baba öfkeli ve tükenmiş bir şekilde yerinden kalkıyor:

“Ömrün boyunca hayvan kalacaksın!”

Mebruk’un hıçkırıkları titrek, kasılmış ve kesik bir tonda yükseliyor. Annesi de o kahrolası soruyu tekrarlıyor:

“Yüzüğü nerede kaybettin Mebruk?”

***

Baba akşamleyin eve dönüyor. Çocuklardan videoyu kapatıp uyumalarını emrediyor. Bu sırada Mebruk’un annesi sıcak su hazırladıktan sonra yatak odasına dönüyor. Memnun ama ürkek adımlarla yürüyor.

Mebruk hain mesanesinin taşıdığı yükü boşaltmak için kalkıyor. Ebeveyninin kapısı kapalı odasından geçiyor. Fısıltılı oynaşma, sırnaşma ve öpüşme seslerini duyuyor. Bu sırada babası nefes nefese kalmış boğuk bir ses tonuyla sesleniyor: “Uyumadın mı çocuuuk?”

Mebruk aceleyle banyoya giriyor. Mesanesini son damlasına kadar sıcak suya boşaltıyor. Rahatlamış bir şekilde yatağına dönüyor.


 Tarık Tayyib 1959’da Sudanlı bir anne ve babadan Kahire’de doğdu. Kahire’de Ayn Şems tarik tayyibÜniversitesi’nde İş İdaresi eğitimi aldı. 1984 yılında Viyana Ekonomi Üniversitesinde iktisat felsefesi alanında doktora yaptı. Avrupa ve Arap ülkelerinde yayınlanan çeşitli dergilerde çok sayıda kısa öykü yayınladı. Yayınladığı eserleri arasında Deve Kırmızı Işıkta Durmaz (öykü), Allah’ın Pazarı (Şiir), Hurmasız Kentler (roman), Hurma Evi (roman),  Sanılar (şiir), Açıkça (şiir), Biyografiden Duraklar (yaşam öyküsü), Asansör (oyun) bulunmaktadır. Bazı eserleri ve metinleri İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, Rusça, İspanyolca Makedonca ve Sırpçaya çevrildi. 2007’de Romanya Büyük Şiir Ödülünü aldı. 2008’de Avusturya Uluslararası Kültürel Diyalog Elçisi olarak atandı. 1984 yılından beri Viyana’da yaşıyor.

Kaynak: 14 Şubat Dünyanın Öyküsü, 2 (10), Ağustos-Eylül 2015, s. 13-15.

Bir Cevap Yazın