Tek bir cümle ile tanımlamam istenseydi eş-Şehavi’yi ve onun şiirinin kumaşını dokuyan duyguları “Şiirden önce ölüm vardı” derdim!
Şiirsel bir nezaketle ölümle didişme, yine şiirsel bir nezaketle ölümle uzlaşma, şiirin evrensel diliyle ölümün tadını yoklama ve anlaşılır kılma şiirsel izleğinin ana eksenini oluşturur eş-Şehavi’nin. Sonra aşk gelir. Ölümün derinleştirdiği yarayı katlanır kılar ve bir umut bağışlar yarına dair, yaşamaya dair. Sonrası, ikircikli bir dans başlar şair ile yaşam arasında.
Ve Doğu, bilineni bilinmeyeni ile kendine benzetir çocuklarını. Kavgaların en kanlılarına yataklık eden. Ölümlerin en onulmazlarına şahitlik eden. Diri diri gömülen kız çocuklarının incecik parmakları sakallarında, bütün dinlere beşiklik eden çelişkiler yatağı Doğu’nun çocukları da kayıtsız kalamazlar bu çelişkiye. İnancı tatmış ama acının ve kayıpların beslediği öfkeden de nasibi almış cümleler dökülür dillerinden. İnançla inançsızlık arasındaki incecik çizgide dolanır dizeleri.
eş-Şehavi’nin dizelerinde de sürmek mümkündür bu izleği. Genç yaşta acının yakıcı tadıyla bilenmiş dimağı, yakıcı dizelerle karşılık verir hayata. “Yükseltmedi beni Allah / Gökyüzünün herhangi bir derecesine / Ölen kimseyi diriltmedim / Yağmur yağdırmadım ruh dağlarının üstüne” dizeleriyle inceden sitem eder inceden sataşır kendi balçığını da yoğuran toprakları yoğuran geçmişe. Sonra “Neden bir şeylere bakarken / Bir şeyler düşer benden” dizeleriyle açıklayamadıkları karşısındaki yenilgisini ilan eder sessizce.
Ülkesinde olup bitenlere de kayıtsız kalamaz eş-Şehavi. “Çok yazdım / Ama bir devrim tutuşturamadım” dizelerinde hayıflanır. Yine de bir yenilginin ilanı değildir bu dizeler. “Yazacağım / Belki tek başıma hükmederim devletime / Parlamentosuz / Halksız / Yalanı göğe merdiven yapmak için / Eğrilen sakallar olmaksızın” dizeleri umudu ve umuda çıkan yolu gösterir gibidir. Yazmak, durmadan yazmak. Ta ki tek başına da olsa iyiliği ve doğruluğu tesis edene kadar.
Sonra tutar aşka sığınır. Aşkın kâh avutan kâh kahreden evinde arar anlamı ve huzuru. Aşka dokunan kalbi telaşlanır. Kelimeleri çoğalır ağzında ve önceleri hırçın bir delikanlı ağzıyla sataştığı ölüme bekle der. Bekle, daha söyleyecek çok sözüm var ağzımda: “Her gün geçiyor / Ertele diyorum bu kabre / Daha söyleyecek çok sözüm var / Yanımda hâlâ sessizliğin bostanları var onun için / İbadet ediyorum hala gökyüzünü kumruların hizmetine verene.”
Ölüm, varlık karşısında düşülen şüphe, aşk, anlamsızlık ve anlamsızlığı şefkatiyle emziren Doğu mistisizminin felsefeyle harmanlanmasıyla olgunlaşır eş-Şehavi’nin şiiri. Olgunlaştıkça genişler gönlü ve aşka açılan kapılar genişler: “İki ömrüm var / Aşk takvimiyle başlıyorum / Unutulmuş zamanla bitiriyorum / Mendilimdeki.” dizeleriyle ölümü dışlar ve aşkı milat seçer kendine. “Sıfırı sıfırla çarptım / Biri birle çarptım / Bizdik / Böleyim dedim / Bizdik / İkimiz yürüyen bir suya dönüştük.” dizeleriyle perçinler aşka olan inancını.
eş-Şehavi’nin Arapçanın zengin kelime dağarcığı ve kıvrak ritmiyle yazdığı şiirlerini, aynı lezzet ile anlam ve ritim kaybına uğramadan Türkçede okuyabilmek ise ayrı bir keyif olmuş şiir okuyucuları için. Şiir çevirmek, düz metin çevirmekten çok daha fazlasını isteyen çileli bir iştir. Zira yapılacak en küçük bir dikkatsizlik dahi şiirin diğer dilde sakat doğmasına neden olmaktadır. Bu da hem yazarın eksik anlaşılması hem de okuyanın eksik anlaması demektir ki, bu da bir nevi çeviride “malpractice” demektir.
Ahmed eş-Şehavi’nin, Mehmet Hakkı Suçin tarafından dilimize kazandırılan Benim Adıma Gökyüzü isimli şiir kitabı, çevirisinin başarısı, çeviride şiirsel ritmin ve anlamın korunmasına gösterilen özen ve titizliğiyle de şiir okuyucusuna hak ettiği saygıyı gösteriyor.
Benim Adıma Bir Gökyüzü – Ahmed eş-Şehavi
Türkçesi: Mehmet Hakkı Suçin
Kırmızı Yayınları, 2014
Ciltli, 134 sayfa
http://www.kitapyurdu.com/kitap/benim-adima-bir-gokyuzu/340271.html&manufacturer_id=39077
Categories: Çeviri kitap, Kitap, Kitap tanıtım