Bu şiirin bitmesini istemiyorum
bu güz gününün bitmesini istemiyorum
sonsuzluğun doğruluğundan emin olmadan.
Bu şiirin bitmesini istemiyorum
bu güz gününün bitmesini istemiyorum
sonsuzluğun doğruluğundan emin olmadan.
Birbirinizi sevin ama sevginizi prangaya dönüştürmeyin:
Bırakın ruhlarınızın sahilleri arasında dalgalanan bir deniz olsun aşk.
Birbirinizin kadehini doldurun ama tek kadehten içmeyin.
Birbirinize ekmeğinizden verin ama aynı somunu ısırmaya kalkmayın.
Birlikte şarkı söyleyin, birlikte dans edin, birlikte eğlenin fakat her biriniz tekliğini unutmasın. Lirin telleri ayrıdır ama tek bir ezgiyle titreşir.
Kendi kendime konuşuyorum ve evcilleştiriyorum hatırayı
Diyorum ki: Sen ben misin?
Üçüncümüz kanat çırpıyor ikimizin arasında: “Beni asla unutmayın”
Ey ölümümüz! Kendi tarzımızda al bizi
ola ki öğreniriz ışıldamayı…
Üzerimde ne güneş var ne de ay
Bir sincan dikeni dallarına astım gölgemi
Bu yüzden hafifletti beni mekân
Ve uçurdu dagınlık ruhumu.
Ne ittifaklar vardır aşkta
Ne de tercihler
Yok edici bir iştir aşk
Öyleyse teslim ol fetih zamanına
Bir yola gir ki götürsün seni kayboluşuna
Usulca kaldırdım bana bir hediye gibi sunulan kitabın kapağını. Açık kalmış pencereden içeri süzülen ürkek bir serçe gibiydim. Yüreğim ağzımda. Gözlerim her an bir yerlerden çıkıverecek sürprizlerin hazırlığında.
yalnızca iki kanat istiyorum
veya vazgeçmesini ruhumun uçma sevdasından
Bir kısrak dans ediyor iki tel üzerinde – Böylece
kulak veriyor parmakları kanına. Köyler dağılıyor
dağ laleleri gibi ritimde. Ne gece var orada
ne de gündüz. Göksel bir neşe dokundu bize.
Yönler akın etti heyulaya
Halleluya
Halleluya
Her şey yeniden başlayacak
Mahmud Derviş’in “muallakası” olarak bilinen ünlü “Cidariyye”si, “Mural” başlığıyla Mehmet Hakkı Suçin çevirisiyle artık Türkçede. Kitapçılarda ve online kitap satış mağazalarında… Ey ölüm bekle! Valizimi hazırlayayım: Diş fırçamı, sabunumu, tıraş makinemi, kolonya ve elbiselerimi. […]
Şiir varsa şair de vardır. Elçin Sevgi Suçin’in “Büyüklere Şiirler Büyüleyen Hayatlar” kitabı şiirin kaynağını öğrenip yudumlamak isteyenler için özetlenmiş bir başucu kaynağı. Olayların ve insanların önünden giden “olanca sesiyle” haykıran bir kitap. Bu kitabı okuduktan sonra dünyayla olan ilişkileriniz değişecek, her ülkeden şairin yer aldığı bir sergiyi gezmiş olacaksınız ve tadı damağınızda kalacak.
بمسدّس فارغ بارزتُ
أعدائي دائمًا
مددتُ لهم باقةً من زهور الربيع
عندما قابلتُ معذِّبي بعد سنوات في المستشفى
تقول إن الأشجار تضحك وراءك
طيّب، هذا يعني أن لك أيضًا درّاجة
فضحكُ الأشجار وسياقة الدراجة
من العادات الجميلة كترنُّمِ غناء
الحزن يليق بنا أكثر
وربما نحن أكثر فهمًا له
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
Bu gece sevgilimin göğsünde uyuyor Celile
Sürgün bir çocukluğu düşlüyor
Hermon’un sakalında yuva kuran.
Mebruk aceleyle banyoya giriyor. Mesanesini son damlasına kadar sıcak suya boşaltıyor. Rahatlamış bir şekilde yatağına dönüyor.
Tek bir cümle ile tanımlamam istenseydi Şehavi’yi ve onun şiirinin kumaşını dokuyan duyguları “Şiirden önce ölüm vardı” derdim!
Ad vermek istemiyorum / Adaş olmak istiyorum ışığa,
Tutunmak istemiyorum / Yoldaş olmak istiyorum rüzgâra.
“Şiir Şiir Ayetler” Kur’an çevirisi alanına yeni iki anlayış getirmiştir. Birincisi Türkçeye yapılan çevirilerinde Kur’an’ın şiirselliğinin de hesaba katılması gerektiğidir. İkincisi ise çeviriler yapılırken tema bütünlüğünün gözetilmesine çekilen dikkattir.
Rüzgâra bırakmayı deneyeceğiz adlarımızı
Ufukta duracağız
Duymayı bekleyeceğiz uzak yokuşta
Gizlenişimizin sesini
Kırılmadığımızı iddia edeceğiz
Duysak bile yaralarımızın yankısını havada.
Bir fotoğrafımı çek
Yırtarken bütün bu fotoğrafları
Gel de bir hendek kazalım kazma kürek
Gömelim ölülerimizi tek yürek
Bugünkü araştırmaların kıvanç duyduğu bazı kavramları kökleştiren ulaşmak için hâlâ sabırla çalışıp didinmeye ihtiyaç duyulan ufuklara işaret eden elinizdeki kitap akademik edebi araştırmaların kilometre taşlarından biridir.
كان يا ما كان، في قديم الزّمان، كان هناك غُلامٌ يُدعى «كِيلُوغْلانْ» أي «الصَّبِيُّ الأقرَع»، يعيش في بلادٍ فيها الأخضر لا حَدَّ له في جِبالِها ووِدْيانِها.
كان يعيش مع أمِّهِ في بيتٍ صغيرٍ اتَّخَذاهُ مَلْجَأً لهما، وكان لهما حقلٌ صغيرٌ يَزرَعان ويَحْصُدان فيه. وكانا يملُكان أيضًا معزةً يَحْلُبانها.
Ürdün’de “Türkiye Günleri” etkinlikleri kapsamında Yunus Emre Enstitüsü tarafından “Türkçe ile Arapça arasında tercüme hareketleri” paneli düzenlendi.
Şam… Ey tutsakların pembe vagonu
Uzanmışım odamda
Yazıyorum, düş kuruyorum, gelip geçenlere bakıyorum
Yüce göğün kalbinden
Çıplak etinin titreyişini duyuyorum.